Maraş merkezli depremler hem Türkiye’yi hem de Suriye’yi vurdu. Savaşın yıktığı Suriye’den Türkiye’ye gelenler bu kez de depremin enkazı altında, bir kez daha yersiz yurtsuz kaldı.
Maraş’ta 6 Şubat günü yaşanan iki ayrı deprem ile enkaza dönen on ilin halkları kaybettikleri yakınlarının acısıyla yeni bir yaşam yeri arıyor. Yardım çağrılarıyla dayanışmanın örüldüğü deprem bölgesinden yakınlarını, evlerini ve yurtlarını kaybedenler depremin olduğu ilk günden bu yana daha güvenli bölgelere taşınıyor. Kimisi tanıdıklarının yanına, kimileri ise bilmedikleri şehirlere, yaşamlara doğru yola çıkıyor.
Şimdi size deprem bölgesinden yola çıkan 200’den fazla Suriyeli sığınmacı depremzedenin Bursa’daki yeni yaşamlarına nasıl merhaba(!) dediklerini anlatacağız…
Bursa’nın merkezinde tam bilgisini edinemediğimiz adresteki kafeye sığınan insanların olduğu haberini aldığımızda gece yarısıydı, sabah erkenden adrese gitmek için yola çıktık. Aradığımız adresin daha çok mahalle arasında bir yer olacağını düşünerek yola çıksak da bize verilen adresin konumu Bursa’nın tam göbeğinde, kaymakamlık arkasında, bir dönemin rock kafeleri olarak bilinen, 2000’li yılların muhaliflerinin buluştuğu mekanlar olan, polisin müdahaleleriyle yok edilen Zeppelin, Capella, Likmus gibi kafelerin yer aldığı sokakta bir kafeydi. Kaymakamlık binası ile birbirine bakan bu kafenin camları gazete ve kırmızı satenden masa örtüleriyle kapatılmıştı.
Kafenin kapısına geldiğimizde birkaç genç vardı, kendimizi anlatmaya çalıştık ancak başaramadık. Çünkü kapıda bekleyenler arasında dükkan sahibi olduğunu anladığımız erkek ve beraberindekiler Türkçe, biz de Arapça bilmiyorduk. İçeriden çağrılan kadın az biraz Türkçe bilince, bizim gazeteci olduğumuzu diğerlerine anlattı. Buraya bir hafta öncesinde 200’den fazla insanın geldiğini, 100 kadar kişinin ise yakınlarının yanına yerleştirildiğini, şu anda kafenin alt katında kadın ve çocukların, üst katında ise erkeklerin kaldığını söyledi. Haber yapmak için vakitlerinin olmadığını, içeride hastalarının olduğunu ve bir doktor bulduklarını endişeli ve aceleci davranışlarıyla anlatmaya çalışan kadına, şimdi diğerleri de eşlik ediyordu. Hasta ile ilgilenmek zorundaydılar ve bizden öğleden sonra yeniden gelmemizi istiyorlardı. Birbirimizin iletişim numaralarını alarak, yeniden gelmek üzere oradan ayrıldık. O sırada kapıdan sadece görebildiğimiz, yerlere atılmış halı ve döşeklerin üzerinde yatanlardı ve ellerindeki poğaçaları yiyen birkaç çocuktu.
Yeniden gittiğimizde öğleyi epey geçmişti, kendileri ile görüştüğümüzde kesinlikle haber yapılmasını istemiyorlardı, endişeleri hedef olmaktı ama bir hafta geçmiş olmasına rağmen gelen bir yardım eli de yoktu. Sabaha göre bu kez daha fazla Türkçe bilenler vardı aralarında, bunun sebebi de işten çıkıp gelmiş Bursa’da uzun yıllardır yaşayanlar olmasıydı. Bursa’ya 10 yıl önce gelmiş, fırıncılık yapan birisi yanımıza gelerek bir böbrek hastası için hastane hastane gezdiklerini anlattı. Çekirge Devlet Hastanesi ve Bursa Şehir Hastanesi’ne gittiklerini ancak tedavi göremediklerini, ‘böbrekleri 4 kez yıkanıyor ama 10 gündür yıkanmıyor’ sözleriyle anlatmaya çalıştı. İlacın tam adını anlayamasak da Bursa Tabip Odası ve Sağlık Emekçileri Sendikası’yla yaptığımız görüşmelerde, hastanın Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tedavi olabileceğini, fakat öncesinde İl Sağlık Müdürlüğü’ne ya da AFAD yetkililerine durumu bildirmeleri gerektiğini söylediler. Akabinde AFAD’ı arayarak, bağlandığımız yetkili hasta için İl Sağlık Müdürlüğü ile görüşülmesi gerektiğini belirtti.
İl Sağlık Müdürlüğü ile yaptığımız görüşme ile hasta için biraz daha yol katederek, hastanın ne tür bir böbrek rahatsızlığı olduğu ve daha önce nasıl bir tedavi uygulandığı soruldu. Yapılan tedaviyi ve aldığı ilaçları öğrendikten sonra, tedavinin Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde uygulanabileceği cevabını aldık. İl Sağlık Müdürlüğü tarafından telefonumuza gönderilen mesajda, Bursa Şehir Hastanesi’nde ertesi gün gerekli kişileri bularak hastanın tedavisine başlanabileceği iletildi. Daha önceden Bursa Şehir Hastanesi’ne başvuran fakat olumsuz yanıt alan hastaya, yaptığımız birtakım görüşmeler sonrasında hemen ertesi gün tedavisine başlanabilir denmesi de ayrı bir durum… Hastanın yakınıyla bugün yaptığımız görüşmelerde Bursa Şehir Hastanesi’ne gittiklerini ve kan tahlilleri yapıldıktan sonra yarın tedavisine başlanacağı öğrendik. Durumun takipçisi olmasak ve gerekli temaslarda bulunmasak belki de hasta ölüme terk edilecekti…
Gelişen sohbet üzerine sabahkinden farklı olarak bu kez kafeye davet edildik, girişte vitrin buzdolabının içerisinde bir küçük poşet Arap ekmeği denilen ekmeklerden vardı. Dolabın hemen arkasında yerlere atılmış halılar üzerinde uzanan, üzerilerine battaniye çekmiş kişiler yatıyordu. Çocuklar ise bir alt kata bir sokağa çıkıyor, kendi aralarında koşturuyorlardı. Masalarda oturan yaşlı erkekler aralarında sohbet ediyor, daha genç olanlar ise telefonlarla görüşüyor ya da kapı önünde bekleyiştelerdi. Yaklaşık iki saat boyunca gözlemlediğimiz tek şey herkesin küçük kutu sütlerden içerek besleniyor oluşuydu.
Görüşmelerimiz sürerken içeriye gelen polis ekipleri ile herkesin bezgin ve yorgun şekilde bulunduğu ortam birden değişti. Gelen polis amiri yüksek ses tonuyla “Burada ne oluyor, ne toplandınız buraya, kim buranın yetkilisi?” diyerek içeriye girdi, 5 – 6 kişilik polis ekibi de kapının önünden içeriyi izliyordu. Görüşmeyi aralarında Türkçe bilen erkeklerden biri gerçekleştirdi. Polis ekipleri daha sonra kafe önünde İl Göç İdaresi, Bursa İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü (AFAD) ile görüşmeye başladı. Görüşmeler sonrasında polis ekiplerinin aktardıklarına göre AFAD’ın da İl Göç İdaresi’nin de Bursa’ya gelen Suriyeli sığınmacılardan haberdar olduklarını anladık. O esnada İl Göç İdaresi’nde, gelenlerin yerleştirilmesi konusunda nasıl bir yol izleneceğine yönelik bir toplantı yapıldığını ve toplantıdan çıkacak kararı beklemek dışında şimdilik bu insanların başka bir çaresi olmadığını da yine polislerle birlikte öğrendik.
Görüştüğümüz kişilerden biri 6 gündür buraya Göç İdaresi’nden de AFAD’dan da polislerden de gelen gidenin olduğunu, kendilerinden haberdar olduklarını söyledi. “Her gün gelen giden oluyor ama kimsenin bir yere yerleştirildiği yok, burada hep birlikte bekliyoruz” diyenlerden biri yakınları olanların gittiklerini, kalanların da bir muhatap beklediğini söyledi.
Bir ülkeden çıkarak başka bir ülkede yaşam umudu aramak için yola çıkanlar yine, yeniden yollardaydı, yeni bir yaşam, yeni bir kent bulmak için. Kavafis’in şiirindeki gibiydi her şey:
“Yeni ülkeler bulamayacaksın, bulamayacaksın yeni denizler.
Hep peşinde, izleyecek durmadan seni kent.
Dolaşacaksın aynı sokaklarda.”
Nur Derya - İhsan Çelepkolu