Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA

Ali Cabbar’ın sistematiği

Yazının Giriş Tarihi: 02.11.2023 09:29
Yazının Güncellenme Tarihi: 02.11.2023 09:29
Ali Cabbar’ın sistematiği

Bu coğrafyayı tanıyorsanız, biraz sosyolojiden anlıyorsanız ve biraz da müzikten hoşlanıyorsanız; gelin Emir Can İğrek’in Ali Cabbar şarkısını inceleyelim.

Hatırlarsanız şarkı aslında geçtiğimiz yaz popüler olmuş ve uzun süre gerek sosyal medyada gerekse radyoda sürekli karşımıza çıkmıştı. Hatta bir dönem, Ali Cabbar şarkısını son ses açan araçlardan nefret eder olmuştum. Bakın, bu şarkıyı incelemeye karar verdiğim için deli olduğumu düşünmeyin, aslında tutan şarkı ve filmler tam olarak böyle bir “matematik” ile belki kelime kelime, saniye saniye hesaplanıyor artık. İncelemeye geçmeden önce bu şarkının yapımında emeği geçen herkesi tebrik ederim. Son dönemlerde detayları bu kadar ince hesaplanmış bir şarkı gerçekten dinlememiştim. Şarkıyı ilk duyduğumda düşündüklerimi ancak şimdi artık etkisi azaldığı için rahatça yazabileceğimi düşündüğüm için incelemeye karar verdim.

İlk olarak beste ile başlayalım; Kürdi makamında 9/8 ölçü ile yazılmış bir şarkı. 9/8’i azıcık müzik ile aşina olanlar bilir, “oynak” bir ritimdir. Şarkı hüzünlü ama ölçü oynak, e bu tezat değil mi? Değil. Çünkü bu bir sistem. Kökenini bilemiyorum ancak mantığı basit, “içimiz kan ağlasa da oynarız, düşman sevinmesin, dostumuz kederimizle üzülmesin!” bu bağlamda Gülay’ın “Babuba”sına benziyor. Şarkı hakkında da tartışma buradan çıkmıştı aslında. Her iki şarkının da temelde formülasyonu hemen hemen aynı. Ali Cabbar da Trakyalı Eyüp de aynı şeylere üzülmüş ancak acılarını göstermiyorlar. Dertlerini çok şen bir beste üzerine söylüyorlar. Tıpkı diğer tüm Anadolu gençleri gibi… 

Hikayeye gelecek olursak, ilk olarak Babuba’dan bahsetmek isterim: Babuba, Eyüp isimli bir gencin sevdiği kıza kavuşamaması hatta sevdiği kızın Meriç’in öbür yakasından biriyle evlenmesini konu alır. Eyüp türküde, babasına dert yanmaktadır. Hayalleri yarım kalmıştır. Burada az daha irdelersek Eyüp’ün bile aslında takma isim olduğunu rahatça anlarız. Eyüp, Tanrı’nın ona musallat ettiği tüm musibetlere rağmen sabır gösteren bir peygamber olarak bilinmektedir. Adeta sabrın vücut bulmuş hali gibi. Tahmin ediyorum ki bu türkünün hikayesindeki gencin adı Eyüp bile değildi. Eyüp daha çok bir lakap gibi duruyor aslında, güzel bir nedene bağlamak gibi…

Gelelim Ali Cabbar’a, karakterin yaşadıkları sistematik olarak Eyüp’ün yaşadıklarını andırsa da bazı noktalarda örtüşmüyor. Örneğin, ilk olarak Ali Cabbar ismi ile müsemma bir karakter değil. Ali adı, Hz.Ali’den geliyor. Hz. Ali’nin lakaplarına bakacak olursak, “Ebu Türab” – Toprağın babası, “El-Murtaza” – Allah’n-ın aslanı, “Haydar-ı Kerrar” – Haksızlıklara karşı savaştığı için aldığı lakaplar olmakla beraber; Cabbar, “İstediğini mutlak yapan, dilediğine muktedir olan” anlamlarına gelmektedir. Yani Eyüp, Hz. Eyüp gibi sabırlı ve acısına rağmen cevval olsa da, bizim “Ali Cabbar”, Ne Hz. Ali gibi, ne de Cabbar. Gelmiş gırnatasını çalmış gitmiş. O halde “Babuba”ya göre “Ali Cabbar” daha sentetik bir isim altyapısına sahip. Diyeceksiniz ki, “Ali Cabbar” adı da tezat olsun diye konmuştur, olamaz mı? Tabi ki olamaz. Çünkü burada formül basittir: hızlı koşana “topal”, refleksleri iyi olana “çolak” demezler. Anadolu ve Trakya türkülerinde karakterler isimlerini istisna durumlar haricinde özelliklerinden alır. Ali Cabbar’ın fonetik olarak uyumlu olması ve geçmiş zamanda geçen bir köy hikayesinin öznesi hissiyatı vermesi haricinde hiçbir şekilde formüle uymuyor. Eğer bu şarkı gerçek bir hikaye kaynaklı olsaydı, Ali Cabbar’ın kızı gördüğü an gırnatayı bırakması ve düğünden kızı kaçırması gibi aksiyonlar gerçekleştirmesi beklenirdi. Ya da karakter “Mazlum” gibi bir isme/lakaba sahip olmalıydı. Çünkü kural açık, karakter ismi ile müsemma olmalı. 

Hikayenin olay örgüsüne gelecek olursak, yine “Babuba”dan başlayalım, “sevdiği iki gözü” ellere yar olmuştur, “Kara tren aralarına kara duman” ekmiştir yani kötü haber ve ayrılık gelmiştir. Sevgilisi de Meriç’in öbür yakasına “gelin” olmuştur. Ancak burada “Ali Cabbar”da olmayan ancak “Babuba”da olan temel bir fark vardır. “Babuba” türküsü, “Göz göre göre yazık Eyub’a” der. Yani aslında Eyüp’ün sevdiği kişi de Eyüp’e sevdalıdır. “Ali Cabbar”ın en temel mantık hatası tam olarak buradadır. “Babuba”da iki aşığın ayrılması, Ali Cabbar’da ise karşılıklı olup olmadığı meçhul bir durum vardır. Sosyal medyada “Ali Cabbar’ın sevdiği kızın açıklamaları” temalı parodi videoları bu yüzden haklıdır. Kızın Ali Cabbar’ı sevip sevmediğini bilmiyoruz.

Peki “Ali Cabbar” neden tuttu? Aslında “Ali Cabbar” tutmuş bir formülden, “Babuba” ve diğer Trakya türkülerinin sistematiğinden yararlandığı için tuttu diyebiliriz ve “Ali Cabbar”ın sevilmesinden yola çıkarak sosyolojik çıkarımlarda bulunabiliriz. Bunun için Ali Cabbar’ı da analiz etmemiz gerekiyor. Ali Cabbar yanıp tutuşan bir platonik aşık. Empati kurmamız için çok güzel bir başlangıç. Sevdiği bir kız varmış, o da başkasına varmış. Dinleyici ikinci kısımda da Ali Cabbar ile empati kurabiliyor, çünkü hemen herkesin sevdiği ve “başkasına varan” bir sevdiği olmuştur.  Burada dinleyiciye, “Ah ülen, ben de yanıyorum (yandıydım), ah ülen bizim Çiğdem / Murat da başkasına vardıydı” şeklinde bir his vermeyi başarıyor. “Baban der al gırnatanı oğlum. Akşama düğün var, yürü Ali Cabbar!” Burada açık açık, “hadi al empatini gel ve Ali Cabbar’a biraz daha üzülelim” diyor İğrek. Akşama düğün varmış, kimin düğünü? Bu şarkıyı ilk kez dinleyen bir kişi bile Ali Cabbar’ın gideceği düğünün, Ali Cabbar’ın sevdiği kızın düğünü olduğunu tekte anlayacağını düşünüyorum. Ambiyansa bir bakar mısınız? Ali Cabbar, gırnatacı; bir düğüne çalmaya gidiyor ve haydaa…. Düğün sevdiği kızın düğünü! Olaya gel! Peki şunu sormak gerekmez mi? Ali Cabbar bir müzisyen mi? Ne iş yapar? Bu hikaye tam olarak nerede geçiyor ve kimin hikayesi? “Babuba”da Meriç dediklerinde anlıyoruz ki; Meriç’in batı tarafında kalan bir köyde geçmiş ve adres çok açık. Ya da mesela Ali Cabbar’ın babası, “Bu akşam da düğün var” deseydi bunu bilebilirdik. Ancak, “akşama düğün var gel gırnata çal” dendiğinde, benim kafamda şu resim oluşuyor, “bütün köy senin bu kızı sevdiğini biliyoruz, çeşme başında kızı kestiğin yeter artık, kızın sende gönlü yok, al gırnatanı gel düğünde çal da artık fark et ve bir bırak şu kızın peşini” imajı oluşturuyor. Ancak empati kurarak bakacak olursak, platonik olarak aşık olduğunuz bir kişinin düğününde mesleğinizi icra ediyorsunuz. Yine empati yine trajedi. İster şoför olun, ister gırnatacı ister çiçekçi, ister gelinlikçi ister DJ fark etmez. Bu duruma düştüğünüzde ne hissedeceğinizi çok rahat anlayabilirsiniz. 

Peki devam edelim, kız Ali Cabbar’a bakış atmış mı? Hüzünlü bir veda etmiş mi? “El oğluyla” karşılıklı oynasa da içi kan ağlamış mı? Başlık parası yüzünden mi olmamış? Yani özetle soru şu, kız ile Ali Cabbar neden olmamış? Hiçbir açıklama yok. Hatırlarsanız az önce belirtmiştim; “Babuba”da Eyüp “göz göre göre” kaybetmişti. Muhtemelen daha yüksek bir başlık parasından ötürü sevdiğine kavuşamadı. Ali Cabbar’daki kavuşamama hikayesinin temeli nedir? Hiç! 

“Bu ne derttir, bu nasıl sınavdır? Anlayabilirsen anla Ali Cabbar” En vurucu kısım. Buraya kadar Ali Cabbar ile empati kuramadıysanız artık burada kurun diyor icracı size. “Gırnatacı dedik, iki saattir gırnata çalıyoruz alttan da, imkansız aşk dedik, artık bu cümleye de tav olmadıysanız ben daha ne yapayım?” diyor aslında. Temelde, hepimizin anlamsız dertleri, sınav kabul ettiği olaylar mutlaka vardır. Artık burada bizi yakalar “Ali Cabbar”. Bu isyanı etmemiş insan yoktur. Eşyalarını almış askere gitmiş, 6-7 ay sonra ise şehit düşmüş. Buraya çok daha uzun açıklamalar yazardım ancak hem siz hem ben yorulduk. Özetle Ali Cabbar, trajik bir kahramandır. Şarkının en sonunda manevi bir biçimde onurlandırılır. Bizden de hem duygulanmamız üzülmemiz hem de bir taraftan manevi açıdan Ali Cabbar’a sevinmemiz beklenir. Tabi daha çok beklenen şey üzülmemizdir. 

Türkülerimiz, coğrafyamızdaki yaşanmışlıklarının bir bileşkesidir. Ortak acılar, sevinçler, gururlar, mutluluklar… Bu şarkıdaki çaba ve türkülerin formülünü doğru analiz etmelerini tekrar takdir etmekle beraber, sera domatesi ile organik domatesin farkı gibi bir durum oluştuğunu söylememek olmaz. Bu farkın sebebi ise hikayenin temeli. Yapay bir hikaye, yaşanmışlığa dayanmadığı için yukarıdaki sorularım cevapsız, hikaye altyapısızdır. Ali Cabbar, beste kalıbı ve ölçüleri göz önünde bulundurulunca Trakya Türküsü havası vermektedir. Ancak Anadolu ve Trakya’nın türküleri, az sözle çok fazla şey anlatır. Genelde dikkatimizi sözlerine verirsek, türküler olayı bize anlatır, yer, saat, bölgesel özellik, kahramanın hikayesi gibi çok önemli bilgileri verir. Yaşanmışlığı hissettirir.

Hülasa, kültürel altyapıdan yoksun bir trajedi pornosudur “Ali Cabbar”. Biz maalesef severiz, hareketli müzik üzerine acıklı sözler dinlemeyi. Duygularımızın tahrik edilmesini. Çektiğimiz acıyı, problemi çözmek yerine acı ile dertlenip “iki kadeh atmayı”. Sebebi açık: “Yaprak döker bir yanımız, bir yanımız bahar bahçe”. Ali Cabbar şarkının neden tuttuğunu, incelediğimiz çerçevede ele alırsanız, çok ilginç toplumsal çıkarımlar yapabilirsiniz. Onu da size bırakıyorum.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
logo
BursaMuhalif.com En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.