Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA

Cevizin içi - Mesut Akça

Yazının Giriş Tarihi: 08.04.2025 22:15
Yazının Güncellenme Tarihi: 08.04.2025 22:17

Sadi Şirazi'nin söylediği gibi, “mesele sadece cehaletle bitmiyor; asıl sıkıntı, bilmediğimizi fark edememek ve bilgisizliğimizi bilgelik zannetmektir.” Cevizin içinde yaşayan bir kurt gibiyiz. Oranın küçük, dar ancak güvenli dünyasında huzurlu hisseder, kendimizi yeterli ve tatmin olmuş bir halde buluruz. Oysa bu sınırlı dünyanın sıcak konforuna gömülmüşken, kabuğun dışındaki dünyanın gerçeklerini keşfetme şansını belki de elimize hiç yakalayamadık/yakalayamayacağız.

Sınırlı yaşam alanımızı kendi seçimlerimizle kutsallaştırır, alışkanlık adı altında tabulaştırdığımız kalıpların içinde bir hayat tüketiriz. Bu süreçte, yalnızca zamanımızı değil, aynı zamanda ruhumuzun derinliklerine kazınmış olan gerçek benliğimizi de yavaş yavaş yitiririz. Hayatımız, farkına varmadan anlamını kaybederken biz de öz varlığımızdan uzak, mekanikleşen bir döngünün mahkûmu olmaya başlarız. Her şey birbirinin aynısı, benzeri olmak zorundaymışçasına bağlanırız. Bir süre sonra akıl bu ayrımı yapamayacak kadar taşlaşmaya başlar. Arzular bastırılır, ruh manevi huzur için arayış içine girer. İlk limanı inanç dünyasının uçsuz bucaksız denizlerinde arar. Çoğu sığınacak bir ada bulurken daha derinlere gitmek isteyen deli akıllılar için bir liman hiç olmamıştır.

Akıllar pazara çıkmış, herkes yine kendi aklını almış. Bu kısa ve anlamlı hikâye, aslında kendimize ne kadar değer verdiğimizi ve her durumda kendi benliğimizi ön planda tuttuğumuzu ifade ediyor. Hayatımızdaki meslek seçimlerimizden yeteneklerimize, ilgi duyduğumuz alanlardan hayata dair yaptığımız hemen her şeye kadar tüm tercihlerimiz, bir anlamda aklımızın işleyişine duyduğumuz hayranlığın bir yansımasıdır. Ancak burada durup düşünmemiz gereken önemli bir nokta var: Kendimize verdiğimiz değer ile başkalarının bize biçtiği değer arasında bir dengeden söz edebilir miyiz? Bu durumu ne kadar tarafsız ve objektif bir şekilde değerlendirebiliyoruz? İşte bu, üzerinde düşünülmesi gereken kritik bir meseledir. Belki de farkına varmadan kendimize gereğinden fazla önem atfederek bir ömür sürüyoruz.

Bize lütfedilen bu aklı ne oranda kullanıyoruz. Her taraftan bilgi akışı sağlanan bu organı yeterince işletebiliyor muyuz? Kafatasımızın içinde bulunan bu madeni dışarıya çıkarılınca değer kazanacağının farkında mıyız? Bir bilgisayarda herhangi bir işlem gerçekleştirmek istiyorsak son yaptığımız hamle "ENTER" tuşuna basmaktır. Aksi halde bilgisayar, bizden gelen komutu anlamlandırıp işleyemez ve herhangi bir sonuç alamayız. Bunun oldukça basit gibi görünen bu mekanizması, aslında hayatımızda da önemli bir metafor oluşturur. Birey olarak sahip olduğumuz düşünceleri eyleme geçirmediğimiz sürece, istediğimiz ya da hayal ettiğimiz sonuçlara ulaşmamız mümkün değildir. Tıpkı bir nesnenin olduğu yerde hareketsiz bir şekilde durması gibi, düşüncelerimiz de yalnızca zihnimizde kaldığı sürece hayatımıza yön vermez. Ancak insanı sıradan objelerden ayıran en temel ve değerli özelliklerden biri, düşünebilme ve bu düşünceleri davranışlarına, eylemlerine aktarabilme becerisidir. Bu beceri, bireyin kendi yaşamını şekillendirme gücünü ortaya koyar.

Klasik anlamda alışkanlıklar, gelenekler, konfor alanlarımız, kaygılarımız, korkularımız ve üzerimizdeki baskılar, içimizdeki gerçek "ben"i boğan unsurlar olarak dikkatimizi çekiyor. İçimizdeki o saf benlik, aslında bunları aşmaya çalışırken "Ben bu değilim!" diye haykırıyor. Ancak ağzımız ve dilimiz buna uygun bahaneler üreterek bizi biz olmaktan uzaklaştırıp, korkak ve çekingen bir birey haline getiriyor. Oysa bilmemiz gereken şudur: Herkes kendi dünyasında zaten bir kral ya da kraliçedir. Ama bu, dış dünya için hiçbir anlam ifade etmez.

Senin kim olduğunu gerçekten ortaya koyan şey, gücünü "egemen" ilan eden bu kimi zaman en yakınların kimi zaman da bağlı olduğun veya olmak zorunda kaldığın otoriteler karşısında sergilediğin tutumdur. Yoksa sabah akşam kendimizi kral ilan etsek de güç karşısında sözde kralın/kralların yanında soytarıdan farksız hale gelmeyiz. Ve bu durumda farkında olsak da olmasak da fazlasıyla gülünç oluruz. Bunu görmezden gelip kendimize biçtiğimiz değeri kimi zaman haddinden fazla önemseriz veya başkalarının gözünde ne kadar kıymetli olduğumuza dair bir inanışa kapılırız.

Esas özgürlüğümüz bize biçilmiş çok da benimsemediğimiz kalıplardan sıyrılabildiğimiz ölçüde mümkündür. Her ne kadar güçlü olduğumuzu hissetsek de doğada yaşayan bir kuş kadar özgür olmadığımız çok açıktır. Bir kuşun kralı, ağası, paşası ya da amiri yoktur. Hiç kimseden emir almaz, kimseye boyun eğmez; kul olmayı kabul etmez. Doğasına uygun şekilde yaşar ve hayatı doğal olarak akar. Oysa bizim doğamız dediğimiz şeylerin çoğu bize öğretilmiş ya da dayatılmıştır. İsterseniz buna "öğrenilmiş çaresizlik"; isterseniz “başkalarının çıkarları doğrultusunda sınırlandırılmış seçenekler bütünü” deyin.

Çoğu zaman konfor alanımızın güvenli olduğunu düşünerek, muhtemel kötü senaryoların korkusuna kapılıp pasif kalmayı seçiyoruz. Ve bunu bilerek, isteyerek yapıyoruz. Ancak bu davranışın getirisi aslında bir prangadan ibarettir. Hayatın sonunda yani ölüm döşeğinde, yıllardır ayakta tutulmaya çalışılmış olan bu sahte düzen yıkılır ve pişmanlıklarımız solistlik yapmaya başlar. İşte o zaman koskoca ömrün "beş para etmeyen" bir hikâyeye dönüştüğünü anlayacağız.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
logo
BursaMuhalif.com En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.