Sinema. İlk öykülü filmin yayınlanmasından bu yana yaklaşık 120 sene geçti. Bu süre zarfında insanlar salonlardan ağlayarak ya da gülerek çıktılar. Yakın tarihte ise artık sinema filmleri, evlerimize hatta cebimize kadar girdi. Küçücük bir ekrandan devasa filmleri izleyebilir hale geldik. Salonlara gitmek özellikle pandemi döneminde bir alışkanlıktan ziyade lüks bir aktivite haline geldi. Evde film izleme alışkanlığı bu imkanı sunan platformların (netflix,disney vb) çalışmalarından ötürü daha da arttı. İşte böyle bir ortamda, sinemaya yeni bir ses ve çağrı geldi.
Sinemaya çağrı!
En son ne zaman bir film için bu kadar bekledim ya da sabırsızlandım, hatırlamıyorum. İnsanların telefonlarından film izlediği dönemde; Nolan insanları tekrar sinemaya çağırdı.
Uzun süredir bir film için bu denli çalışma yapılmamıştı. Kodak firması film için özel film üretti. Eskiden filmlere kaydedilir, bu filmler 35mm olurdu. 16mm dikey 22mm kalan boşluk ise (perfore delikleri) ses için kullanılırdı. Ama son dönemde dijital taraf baskın geldi, çünkü filme kaydetmek son derece maliyetli ve uğraş vericiydi. Nolan bir çılgınlık yaparak filme kaydetti ve bunu IMAX kameralarıyla yaptı. IMAX eskiden sadece bir gösterim şirketiydi, sonrasında kendilerine ait kamera geliştirdiler. 70mm uygun mercekler kullanmak gerekiyor.
Normal bir sinema filminin 20 kat fazla çözünürlüğü olduğunu iddia ediyorlar. IMAX projektörleri çok yüksek aydınlatmaya sahip.
Filmi aslında orjinal olarak dünya üzerinde sadece 30 salonda izleyebiliyoruz. Çünkü o kadar çoğaltabildiler. Film 270 kilo ve yaklaşık 18 kilometre uzunluğunda, 15x70 formatında.
Teknik kısmını bırakırsak 2000'li yılların en önemli yönetmenlerinden biri olan Christopher Nolan yönetmen koltuğunda oturuyor.
Başrollerinde Cillian Murphy, Robert Downey Jr., Emily Blunt, Matt Damon, Jason Clarke ve Alden Ehrenreich gibi isimlerin yer aldığı filmin küçük rollerinde ise sürpriz isimler karşımıza çıkıyor. Amerikalı fizikçi Julius Robert Oppenheimer'ın hayatına odaklanılan filmde, Julius Robert Oppenheimer’ın, İkinci Dünya Savaşı sırasında atom bombasının geliştirilme sürecindeki rolü beyazperdeye aktarılıyor.
Gözümden Oppenheimer
”Now I’m become death, the destroyer of worlds!”
Nolan özellikle son 2 filminde (dunkirk,tenet) yarattığı durgunluğu bu filmle aşmış. Yoğun bir tempo ve duygu kaybını tekrardan toparlayabilmiş. Dark Knight'ın temposu kadar olmasa da yoğun bir tempo hakim filme. Ne zaman durgunlaşıp ne zaman hızlanacağını çok iyi biliyor. Nolan, uzun süredir aradığı gerçekçi duygu aktarımına bu sefer sahip olmuş gibi. İkili zaman akışı ve iki farklı görüntü tekniği bu tempoya çok güzel ayak uyduruyor. Oppenheimer'ın gerginliğini arttırmak için sanki harici bir teknik kullanılmamış, Cillian Murphy, tek başına alıp götürmüş.
Nolan, Murphy ile çalışmayı bir hayli seviyor, daha önce beraber çalıştığı birkaç oyuncuyu da filmde gördük. Ama çok büyük bir eksik vardı; filmin sonuna kadar bekledim neredeyse.
Michael Caine yok! Oppenheimer'ın içinde bulunduğu suçluluk duygusu arttıkça araya giren sahneler seyir zevkini bir hayli arttırıyor.
Bombanın ilk deneme sahnesinde "trinity deneyi"'nde neredeyse nefesimi tuttum. Sayaç 0 noktasına yaklaştıkça kalp atışımın arttığını hissettim. Derin bir sessizlik hakimdi filme ve birden inanılmaz bir gürültü! Bom!
Ego savaşları aslında vicdanın önüne geçmiş. Nolan, popüler sinemanın en önemli temsilcilerinden birisi. Sinemaya tutkusu ve becerisi bu denli bir çılgınlık ortaya çıkartıyor. Çünkü bu film; başlı başına bir çılgınlık! Figüran olarak kullanılan ödüllü oyunculardan, çekim tekniklerine... Nolan Japonya'yı bombalasa şaşırmazdım.
Prometheus göndermesi de bir hayli hoştu; büyük savaşı bitirmek için büyük bir silah armağanı! Strauss rolünde oynayan Iron Man rolüyle alışık olduğumuz Robert Downey Jr ise adeta Oscarlık bir iş çıkarmış. Filmde bir hayli eksik var aslında; Alamos'un inşaası, oradaki deneyin sonuçları, Atom Bombası atıldıktan sonra sadece diyaloglarda kalması. Siyah beyaz sahnelerde ise analog kamera kullanılması sahneleri bir hayli güzelleştirmiş. CGI'dan oldukça kaçmaya çalışan yönetmen Nolan, cidden Japonya'ya bomba atsa yeriymiş(!)
Film çok uzun bir süre Oppenheimer'ın kahraman mı yoksa dünyanın en kötü insanı mı sorusunu bir hayli soruyor. Çapraz kurgu ve yakın plan çekimler bir hayli başarılı.
Ödüllü besteci Ludwig Göransson'ın da yaptığı müzikler de bir hayli seyir zevkini arttırıyor.
Yılın en önemli filmini değil, tarihin en önemli filmlerinden birini izledik.
Nolan'ın sinemaya aşık olduğu bir hayli belli.
Nolan'ın en iyi filmi mi? Tartışılır.
Gökay Küpeli
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
B. Gökay Küpeli
Sinemaya çağrı; Nolan'ın Manifestosu
Sinema. İlk öykülü filmin yayınlanmasından bu yana yaklaşık 120 sene geçti. Bu süre zarfında insanlar salonlardan ağlayarak ya da gülerek çıktılar. Yakın tarihte ise artık sinema filmleri, evlerimize hatta cebimize kadar girdi. Küçücük bir ekrandan devasa filmleri izleyebilir hale geldik. Salonlara gitmek özellikle pandemi döneminde bir alışkanlıktan ziyade lüks bir aktivite haline geldi. Evde film izleme alışkanlığı bu imkanı sunan platformların (netflix,disney vb) çalışmalarından ötürü daha da arttı. İşte böyle bir ortamda, sinemaya yeni bir ses ve çağrı geldi.
Sinemaya çağrı!
En son ne zaman bir film için bu kadar bekledim ya da sabırsızlandım, hatırlamıyorum. İnsanların telefonlarından film izlediği dönemde; Nolan insanları tekrar sinemaya çağırdı.
Uzun süredir bir film için bu denli çalışma yapılmamıştı. Kodak firması film için özel film üretti. Eskiden filmlere kaydedilir, bu filmler 35mm olurdu. 16mm dikey 22mm kalan boşluk ise (perfore delikleri) ses için kullanılırdı. Ama son dönemde dijital taraf baskın geldi, çünkü filme kaydetmek son derece maliyetli ve uğraş vericiydi. Nolan bir çılgınlık yaparak filme kaydetti ve bunu IMAX kameralarıyla yaptı. IMAX eskiden sadece bir gösterim şirketiydi, sonrasında kendilerine ait kamera geliştirdiler. 70mm uygun mercekler kullanmak gerekiyor.
Normal bir sinema filminin 20 kat fazla çözünürlüğü olduğunu iddia ediyorlar. IMAX projektörleri çok yüksek aydınlatmaya sahip.
Filmi aslında orjinal olarak dünya üzerinde sadece 30 salonda izleyebiliyoruz. Çünkü o kadar çoğaltabildiler. Film 270 kilo ve yaklaşık 18 kilometre uzunluğunda, 15x70 formatında.
Teknik kısmını bırakırsak 2000'li yılların en önemli yönetmenlerinden biri olan Christopher Nolan yönetmen koltuğunda oturuyor.
Başrollerinde Cillian Murphy, Robert Downey Jr., Emily Blunt, Matt Damon, Jason Clarke ve Alden Ehrenreich gibi isimlerin yer aldığı filmin küçük rollerinde ise sürpriz isimler karşımıza çıkıyor. Amerikalı fizikçi Julius Robert Oppenheimer'ın hayatına odaklanılan filmde, Julius Robert Oppenheimer’ın, İkinci Dünya Savaşı sırasında atom bombasının geliştirilme sürecindeki rolü beyazperdeye aktarılıyor.
Gözümden Oppenheimer
”Now I’m become death, the destroyer of worlds!”
Nolan özellikle son 2 filminde (dunkirk,tenet) yarattığı durgunluğu bu filmle aşmış. Yoğun bir tempo ve duygu kaybını tekrardan toparlayabilmiş. Dark Knight'ın temposu kadar olmasa da yoğun bir tempo hakim filme. Ne zaman durgunlaşıp ne zaman hızlanacağını çok iyi biliyor. Nolan, uzun süredir aradığı gerçekçi duygu aktarımına bu sefer sahip olmuş gibi. İkili zaman akışı ve iki farklı görüntü tekniği bu tempoya çok güzel ayak uyduruyor. Oppenheimer'ın gerginliğini arttırmak için sanki harici bir teknik kullanılmamış, Cillian Murphy, tek başına alıp götürmüş.
Nolan, Murphy ile çalışmayı bir hayli seviyor, daha önce beraber çalıştığı birkaç oyuncuyu da filmde gördük. Ama çok büyük bir eksik vardı; filmin sonuna kadar bekledim neredeyse.
Michael Caine yok! Oppenheimer'ın içinde bulunduğu suçluluk duygusu arttıkça araya giren sahneler seyir zevkini bir hayli arttırıyor.
Bombanın ilk deneme sahnesinde "trinity deneyi"'nde neredeyse nefesimi tuttum. Sayaç 0 noktasına yaklaştıkça kalp atışımın arttığını hissettim. Derin bir sessizlik hakimdi filme ve birden inanılmaz bir gürültü! Bom!
Ego savaşları aslında vicdanın önüne geçmiş. Nolan, popüler sinemanın en önemli temsilcilerinden birisi. Sinemaya tutkusu ve becerisi bu denli bir çılgınlık ortaya çıkartıyor. Çünkü bu film; başlı başına bir çılgınlık! Figüran olarak kullanılan ödüllü oyunculardan, çekim tekniklerine... Nolan Japonya'yı bombalasa şaşırmazdım.
Prometheus göndermesi de bir hayli hoştu; büyük savaşı bitirmek için büyük bir silah armağanı! Strauss rolünde oynayan Iron Man rolüyle alışık olduğumuz Robert Downey Jr ise adeta Oscarlık bir iş çıkarmış. Filmde bir hayli eksik var aslında; Alamos'un inşaası, oradaki deneyin sonuçları, Atom Bombası atıldıktan sonra sadece diyaloglarda kalması. Siyah beyaz sahnelerde ise analog kamera kullanılması sahneleri bir hayli güzelleştirmiş. CGI'dan oldukça kaçmaya çalışan yönetmen Nolan, cidden Japonya'ya bomba atsa yeriymiş(!)
Film çok uzun bir süre Oppenheimer'ın kahraman mı yoksa dünyanın en kötü insanı mı sorusunu bir hayli soruyor. Çapraz kurgu ve yakın plan çekimler bir hayli başarılı.
Ödüllü besteci Ludwig Göransson'ın da yaptığı müzikler de bir hayli seyir zevkini arttırıyor.
Yılın en önemli filmini değil, tarihin en önemli filmlerinden birini izledik.
Nolan'ın sinemaya aşık olduğu bir hayli belli.
Nolan'ın en iyi filmi mi? Tartışılır.
Gökay Küpeli