Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA

Uygunsuz adımlarla

Yazının Giriş Tarihi: 25.06.2022 16:44
Yazının Güncellenme Tarihi: 20.11.2024 19:18
Uygunsuz adımlarla

Azad Şirkan Yılmaz, Ali İhsan Gezer'in Uygunsuz Adımlar romanı üzerine yazdı.

Bir yapıtın dilini, biçemini, kuruluşunu, estetik özelliğini onun içeriği belirler. İçerik demek, sanatçının gerçekliği temsili ile sürdürdüğü yaşantı ve ideoloji demektir. Yalnızca edebiyatın çözülmeye başladığı zamanlarda içerik biçimden geri kalır. Edebiyat alanında çözülüş; biçimin özden, içerikten çok beğenilmeye, değer kazanmaya başlamasıyla kendini gösterir. Bir sınıf çökmeye başlamışsa onun sanat ve edebiyatı da çökmeye başlar. Toplumsal bir çöküş; doğuşuyla batışı bir olan modaların, yeni biçimler altında bireyciliğin ve mistikliğin görünmesine yol açar. Bütün bunlar can çekişen sınıfın nevrozlarını, kaçış isteğini, gerçeklikten tiksintisini ortaya koyar. Tersine, o güne değin ezilmiş, bilgiden, kültürden yoksun bırakılmış bir sınıf yükselmeye başlayınca biçimden çok özle, içerikle ilgilenir. İşte tam da bu bağlamda yükselen bir sınıfın öyküsünü aktarıyor bize uygunsuz adım. İktidar aygıtlarınca budanmış, şiddete-işkenceye maruz bırakılmış, yok edilmek istenmiş olsa da özünü-içeriğini güçlendirerek yarınlara ulaştıran bir sınıfın kavgasını… Alilerin kavgasını….

Marksist içerik

Ali İhsan Gezer, dilsel yetkinliği ve özgünlüğü atlamaksızın Marksist bir içeriği başat kılıyor. Ruhsal ve toplumsal bir çatışmayı ve onu doğuran, onun doğurduğu koşulları derinliğine incelerken insanda anlaşılamaz ve çözümlenemez hiçbir şeyin olmadığını gösteriyor okuruna. İster gerçek kişiler olsun, ister ülküleştirilmiş ya da yergiyle değiştirilmiş kişiler, tipik olanın ancak toplumsal tabakaların yahut sınıfların psikolojisini belirttikleri zaman var olabileceklerini anımsatıyor. Bir toplum nasıl ki geçmişten aldığı mitlere ve kişilere kendi ihtiyaç ve anlayışına uygun bir karakter veriyorsa gezer de kişilerine ve mekânlarına, mensubu oldukları devrimci sınıfın karakterini ve ruhunu veriyor. Bu ruh ve karakter, madde dışı bir mahiyet taşımıyor elbette. İstese de istemese de kendi sınıfının eğilim ve çıkarlarını temsil ediyor. Edebiyat zeminine baskın gelen duruk ve gerici gerçekçiliğe karşı duruyor bu yüzden Uygunsuz Adım.

Anlatıcıların, nesneleri ve insanları tanımlamak uğruna, sıfat çöplüğüne çevirdikleri yapıtlarını düşününce Uygunsuz Adım’ın gücünü de anlamaya başlıyorsunuz. Eylemlerin tanımlanmadığı yerde, varlığa dair ne söyleseniz boştur. Yazar, bu gerçekliğin yansımasıdır ki çoğu anlatıcının akıl edemediği şeyi yapıyor. Tümce içerisinde zarf kullanımını yoğunlaştırarak anlatıma derinlik ve akıcılık katıyor. Bunu yaparken de gürültücü çoğunluktan ayrışıyor. Psikanaliz adına bir şey bilmedikleri halde, iki kitaptan sonra Freud’laşan tatlı su balıklarından alabildiğine uzaklaşıyor. “Yeryüzünde söylenmedik söz yoktur,”un savunucularını utandırmak için mi bilinmez, “Ben de hep bunu söylemek istemiştim,” dedirtiyor insana. Türkçeyi kullanmadaki ustalığı, tümüyle yalın satırlardaki gizemli müzikle sezdiriyor kendini. Örneksiz ve ilk olma saplantısından o kadar uzak ki ne yöresel söylemlerle dolduruyor satırları ne de zincirleme kargaşa tamlamalarıyla. Sözcükleri sahiplendikçe ince bir yağmur işliyor içinize. Yazarın muvazzaflıktan devrimciliğe sıkı bir özdenetimden geçmiş olması, anlatıya da yansıyor. Söylemek istediğini söylüyor yalnızca; ne fazla ne eksik, ne ağdalı ne basit.

Kahraman anlatıcı

Anlatısında kahraman anlatıcıyı tercih eden Ali İhsan Gezer, bir belge-roman niteliğindeki eserinde gözlem gücünü de kişilerin anlatımında gösteriyor. Bayram Ali, Mustafa, Niko Dayı, Mahmut, Erdoğan, Celal vd. kişilerin bize çok tanıdık gelmesi bundandır. Romanın başkişisi olan Ali’nin dünyayı anlamak ve onu insansala indirgemek gayesi; günlük devinimler zincirinin koptuğu, yüreğin kendisini yeniden düğümleyecek halkayı arayıp da bir türlü bulamadığı bir sapağa uğrar. Tam da bu noktada hem Ali’nin hem de proleter sınıfın mutlak kavgası şekillenir. Bu kavga, mevzinin en önlerinde yer alsalar da dışarda kalıp mücadeleyi omuzlayan büyük yürekli kadınların, yoldaş annelerin emeğiyle soluk alıp verir. Dışardakiler de içerdedir çünkü. Gün olur asra bedel, dedirtir her şafak vakti Nuran Bacı’ya tutsaklık. Onun göz pınarında göğeren hüzün, Özgür bebeğin ürkek uykusuna vurur şavkını. Her şafakta gözünü dirençle açar kavgaya Nuran Bacı. Ve bir kadının yüreğine kök saldığındandır ki son yoksul çocuğun yüzü gülünceye dek sürecek o kavga, analar hep aynı çocukları doğurur güneşi içmeye yeminle… Uyumsuzlukla uygunsuzluk arasındaki kökten farkı da bu yolla duyumsatır bize Ali İhsan Gezer. Onlar birer uyumsuz değildir zira; uygunsuz insanlardır, bambaşka bir dünyayla yürüyen çıkınlarında.

Uyumsuz insan, bir varoluş kaygısına batıp boşlukta dönenip durmakla tüketir soluğunu. Açıklamak ve çözümlemek gibi bir dert edinmez, duymak ve betimlemekle yetinir. Her şey açık görüşlü bir ilgisizlikle başlar onun için. “Yapabilmeyi” aşan bir “yaşayabilme”yi kazandığıyla kandırır kendini. Camus’nun farkındalığıyla dile getirilebilir bu hiçkimselik ya da hiçbiyerdelik hâli: “İnsan düşüncesinin bir anlam taşıyabilecek biricik tarihini yazmak gerekseydi, yapılacak şey birbirini kovalayan pişmanlıklarının ve güçsüzlüklerinin tarihini yazmak olurdu.” Bu cümleden de anlaşılacağı gibi uyumsuzun kendi içine dönmesi, ölmeye yatmaktan farksızken Ali ve diğer tüm devrimcilerin kendi içine dönüşü, güçlenerek savaş meydanına çıkmak içindir. Bu nedenle de kendini Ali’de somutlaştıran Uygunsuz İnsan motifi, öncelikle adımların uygunsuzluğuyla ete kemiğe bürünür. Çünkü aslolan, eylemlerin aykırılığı ve devrimci direncin kırılmazlığıdır. Çağdaş bir Sisifos Söyleni’dir bu yüzden Alilerin kavgası. Egemenlerin zindan tasarımından devrimci bir başkaldırı aygıtının nasıl yaratılabileceğine dair ölümsüz bir yanıt!

Zihniyet incelemesi

Yapıt incelemelerinde üzerinde özellikle durulan kavramlardan biri, zihniyettir. Her yapıtın, yazıldığı dönemin izlerini taşıdığı gerçeğinden hareket edilirken dönemsel yapı taşları saptanmadıkça hiçbir yapıtın özüne ulaşılamayacağı gerçeğine dayanır zihniyet incelemesi. Bu konu bizim için de büyük bir öneme sahip olduğundan bu gerçeklik üzerine de konuşmak gerekir. Evet, Uygunsuz Adım’ı özümseyebilmek için “Türkiye Devrimcileri”nin 80 darbesi sürecinde yaşadıklarını (öncesi ve sonrasıyla) çok iyi bilmek ve dönemi içselleştirmek gerekiyor. Ali’nin devrimciliğe evrildikten sonra yaşadıkları, Kafka’nın Gregor Samsa’sına bir nazire olarak da okunabilir. Gregor Samsa’nın dönüşümü, her türlü olumsuz etkiye açık ve baştan kabullenilmiş bir yenilgi üzerine inşa edilirken Ali’nin kişiliğinde karşılık bulan “Devrimci Dönüşüm”, eklemlendiği Sosyalist damarla birlikte süregelen düzeni tersyüz etmekten başka uğrak tanımayacaktır.

Öykü ve roman gibi anlatmaya dayalı edebi metinlerin yapısal kurgusundaki en temel unsurlardan biri, olay örgüsündeki geçişlerdir. Serim, düğüm ve çözüm bölümleri olarak da bildiğimiz bağlantı noktaları, sağlıklı bir anlatının vazgeçilmezidir. Ali İhsan Gezer, bu bağlamda çok sağlam bir yapı sunuyor bize. Ali’nin çocukluğu, öğrenim yaşamı ve muvazzaflığa attığı ilk adımla başlayan merak ve heyecan, Ali Başçavuş’un dönüşümü ve Devrimci Hareket içinde kazandığı misyonla gerilim dozu ölçülü, başarılı bir bütünlüğe kavuşuyor.

Eylem temelli olay örgüsü

Anlatının bütününde doğal olarak birçok farklı mekânın kullanıldığı Uygunsuz Adım, eylem temelli akıcı bir olay örgüsünü de var ediyor. Anlık aktarımlarda ve ruh çözümlemelerinde başvurulan mekândan azade olma hali, betimlemelerdeki zenginlikle kimlik kazanıyor. “Aslan yattığı yerden belli olur” misali, tüm kahramanları yaşadıkları yerlerle özetliyor aslında. Bu bağlamda görsel zekâsı gelişkin bir yazar olmanın avantajlarını çok iyi kullanıyor. Köy, kasaba, taşra atmosferi yaratmadaki ustalığını, kent ve kentli anlatısında da yineliyor. Tutsaklık dönemlerine ait kısımlarda karşımıza çıkan hapishane anlatımında mekân tasarımı itibariyle iğreti olan tek bir unsurun olmadığını görmek, toplumsal gerçekçi yazın olgusunun varlığını bir kez daha kanıtlıyor.

Zaman kullanımında anlatının tüm olanaklarını kullanan Ali İhsan Gezer, Ali’nin yaşamından yola çıkarak devrimci hareketin kuşaklararası misyonunu da üstleniyor. Bu sayede “dün”, “an” ve “gelecek” kavramlarıyla varsıllaşan bir bütünlük yaratıyor. Zaman, yaşam sürecinin farklı noktalarını ifade etmiyor sadece, devrimci harekete ait her şeyin faklı dönemlerdeki durağanlığını ve evrimini de içeriyor; mücadelenin değişen ve değişmeyen her yönünü bütünlüyor. Felsefe, Edebiyat ve toplumbilimlerin potasında devrimin doğası ve işleyişi üzerine bir sorgu odası yapılandırıyor, mücadele dinamiğini irdeliyor. Bu sorgulayış, öncelikle Ali’nin içine sinecek yanıtı bulmadan da bir uğrak belirlemiyor.

Ana hatları ve karakteristik nitelikleriyle analiz etmeye çalıştım Uygunsuz Adım’ı. Her değerlendirme gibi atılacak yeni bir adımı tetiklesin isterim elbette. Her söz kendinde bulur ya ilk karşılığını; kendi sözünüzle dinleyin derim Ali İhsan Gezer’in sesini. Yolda buluruz birbirimizi, her “yoldaş” gibi, illaki!

Azad Şirkan Yılmaz

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.