Türkiye 24 Haziran'da hem Cumhurbaşkanlığı hem de milletvekilliği seçimlerine hazırlanıyor. Bu seçimlerin bir kez daha "kritik kavşak" olduğu belirtiliyor ve Türkiye soluna bu öneme binaen bir tavır geliştirmeleri basıncı uygulanıyor. Siz bu seçimi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bugüne kadar hangi seçim için “bir önemi yok” dendi, hatırlamıyorum. Aslında Türkiye hep kritik kavşakta… Hafife almak için söylemiyorum; gerçekten öyle. Kabaca AKP Cumhuriyet rejimini yıktı ve bu bir kritik kavşakta gerçekleşti. O kavşaktan hiç çıkamadık, çünkü Cumhuriyetin yerine yeni bir yapı kuramadılar. İslamcı faşist bir diktatörlüğü tesis etmek için durmadan yeni hamleler yapıyorlar. Seçim de bunlardan biri. Demek ki olay önemli.
Aynı yıl Cumhurbaşkanlığı seçimini çok önemseyen (!) muhalefet partileri adaylarıyla Erdoğan’a ilk tur zaferini hediye ettiler. CHP kendi tabanı bile oy vermesin diye Ekmelettin İHSANOĞLU’nu aday göstermişti. HDP ise kendi tabanı dışında kimse oy vermesin diye uğraşmıştı! Bir de önemsemeseler ne olacak acaba!
2015 Haziran sonrasında Erdoğan hükümet kurdurtmama yoluna gitti ve muhalefet kuzu kuzu seçimlerin yenilenmesini kabullendi. Kabullenmek ne kelime, HDP yardımcı oldu. Geçici seçim hükümetine iki üye verdi.
Ama Türkiye o kadar ilginç bir ülke ki, muhalefetin bütün desteğine karşın AKP ne şeriatı yerleştirebiliyor, ne istikrar sağlayabiliyor.
Ama seçim önemli. Bizim sosyalizmin sesini yükseltmekten, işçi sınıfını ve emekçi halkı temsil etmekten vazgeçemeyeceğimiz kadar önemli.
Seçime Bu Düzen Değişmeli Platformu'nun belirlediği bağımsız aday olarak katılıyorsunuz. Yukarıdaki değerlendirmeleriniz ışığında bağımsız adaylar olarak seçime katılma kararınızı değerlendirir misiniz? Ben de adayım ve “bağımsız” diye adlandırılmaktan pek hoşlanmadığımı söylemek zorundayım. Biz komünistiz. Komünizm bir dünya görüşünden ibaret değildir. Komünist diye, komünist partiliye denir. Yani mecbur kaldık. Düşünün, 1999’dan beri bütün seçimlere katılma yeterliliğine sahiptik. Neden şimdi kaybetmiş olalım? Yine sahibiz. Ama hak gaspı sıradanlaşmış. İktidarın oyununu böyle boşa çıkartıyoruz. Ama bir de diğerleri var. Sosyal demokrasi kapitalizm içi bir akımdır. Şimdi bizde biri eski diğeri yeni iki sosyal demokrat parti var. Hem kapitalizmi sorgulamayacaklar, sınıf çelişkilerinin üstünü örtecekler, hem de devrimci sınıf siyasetine yasak konacak! Hayrola, o niye? “Çünkü seçim çok önemli.” Peki siz bu önemin hakkını veriyor musunuz? Örneğin şeriatçı bir iktidara karşı mücadele etmek için şeriatçı adaylar göstermek ne oluyor? Demek ki dinci gericilik iktidarın ve resmi muhalefetin ortak paydası olmuş. Demek ki işçi sınıfının ve sosyalizmin sözünün seçim platformuna taşınması zorunlu. AKP’ye karşı mücadele etmek için zorunlu.Emekli bir öğretmen olarak, eğitim sistemine ilişkin düşünceleriniz nedir?
Cumhuriyet’in bu topraklara dair en önemli vaadi Aydınlanmanın ve bilimin hakim kılınması ve seküler bir toplumun yaratılması idi ve bir öğretmen olarak şunu söylemeliyim ki eğitim konusu bu vaadin en esaslı temeli idi. Genç Cumhuriyet’in bu alandaki atılımları asla küçümsenmeyecek değerdedir; ancak ne yazık ki Cumhuriyet’in yerle bir edildiği günümüzde eğitim alanında bu değerlerin devam ettiğini söyleyemeyiz. 12 Eylül’ün Türk-İslam Sentezinin en temel saldırılarından biri eğitim alanında oldu. Özellikle AKP döneminde eğitim sistemimiz hem içerik hem de yapısal bağlamında yapboza çevrildi ve eğitim sistemi insanların eleştirel aklını geriletmek ve yok etmek amacıyla yeniden kurgulandı. Düzen kendine uygun bir eğitim müfredatı ve uygulaması geliştirmiş vaziyette. 4+4+4, imam hatipleşme ve eğitimde piyasalaşma bu kurgunun en önemli uğrakları oldu. Getirilen 4+4+4 sistemi ile on binlerce kız çocuğu ortaokul eğitiminden sonra hiçbir eğitim kurumuna kayıt yaptırmamakta, eğitim sürecinden dışlanmakta ve çocuk gelinliğe itilmektedir. Memleketimizin en önemli eğitim kurumları imam hatip okullarına dönüştürülmekte, dönüştürülmeyenlere çeşitli düzenlemelerle imam hatip yapıları entegre edilmekte, laboratuvar ve kütüphaneler yerine mescitlere kaynak ayrılmaktadır. Bursa’mızın köklü eğitim kurumları bu kalitesizliğe mahkûm edilmektedir. Ve bu süreçlere itiraz eden eğitimcilere ve ailelere dönük büyük bir baskı süreci yaşanmaktadır. Bugün yurttaşlara dayatılan şudur; “Paran varsa özel okula, paran yoksa imam hatibe git”. Bu dayatılan, yoksulluk ile cehaletin kucaklaşmasıdır; halkımız buna mahkûm edilemez.
Biz hiçbir şarta dayanmadan diyoruz ki; eğitim ve sağlık en temel insan hakkıdır ve devlet tarafından karşılanmalıdır. Bunlar kamusal başlıklardır ve herkesin eğitim alma hakkı güvence altına alınmalıdır. Eğitimin temel fonksiyonu da elbette kamu menfaatini gözetmesidir. Bu nedenle gerek içeriği gerekse örgütlenmesi buna uygun ilkeler üzerine yükselmelidir. Parasız ve bilimsel bir eğitim anlayışı yerleşmelidir.
Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Biz bugün bağımsız adaylar olarak seçim sürecinde mücadele ediyoruz; bağımsız aday olmamız bizim için sadece şeklî bir farklılık, bizim mücadelemiz de söylediklerimiz de değişmeyecek, biz bu ülkede emekçilerin iktidarını kurana kadar hayatın her mecrasında mücadeleye devam edeceğiz. Bu düzeni biz değiştireceğiz. Biliyoruz, sosyalist iktidarı kuracağız. Halkımızı ve dostlarımızı bu mücadeleye davet ediyoruz.