80 darbesinin yıkıntılarında binbir emekle kurulmuş ve 35 yıldır aynı inançla devam eden Ezgi Kitabevi’nin kurucusu Edibe Usta’yla konuştuk bu hafta. Sermayesi bile olmadan kitap sevgisiyle kurulmuş, Bursalıların sevgisini kazanmış Ezgi Kitabevi, bugün halen emekten, ifade özgürlüğünden yana tavrını sürdürüyor, Türkiye’de bir çok kitabevine örnek oluyor.
Melike Olgun
Bursa’nın en eski kitabevlerinden biri Ezgi Kitabevi’nin kuruluş hikâyesini sizden dinleyebilir miyiz?
Ezgi Kitabevi 1986’nın Eylül ayında kuruldu ama ben 1984’te kitapçılığa başladım. Çok yoğun bir iş arama döneminde bir kitapçıda kendime kitap ararken iş bulmuş oldum. Ergün Altay, Haşet Kitabevi’nin sahibi Rus Filolojisi mezunu Işıklar Lisesi’nde Rusça öğretmenliği yapmış sonra da emekli olmuş, askeriyeden ayrılmış ve kitabevi kurmuş. Hem çevirmenlik yapmış hem de uzun yıllar kitapçılık yapmış bir insan, ben de onun yanında başladım işe çok sert bir adamdı. Bana işi o öğretti ama beni çok da ağlatmıştır. İki yıl onunla çalıştıktan sonra bir anlaşmazlık sebebiyle ayrıldım. Oradan ayrıldıktan sonra Heykel Nalbantoğlu’nda Gürün Kitabevi vardı, 3-4 ay da orada çalıştım. Oradan ayrılıp şimdi Ekin Kitabevi’nin sahibi olan Mehmet’le Altıparmak Burç Pasajı’nda bir kitabevi kuralım dedik; nereden estiyse… Böylece işi kurduk 1986 Eylül ayında. Para yok, pul yok eski bir fotokopi makinası aldık. Raflarımızı kendimiz kurduk. Şimdiki gibi bir sistem yok, bilgisayar yok, telefon bile yok. Pasajda bir tane ankesörlü telefon vardı. Biz o ankesörlü telefondan sipariş okurduk öyle gelirdi kitaplar. Sonradan faks çıktı; bizim için olağanüstü bir şeydi. İstanbul’a kitap almaya gideceğim ama para yok. Ömer (kardeşi) de o zaman hastanede yatıyordu. Annem o zaman koyun satmıştı. Annemden o parayı alıp İstanbul’dan kitabevine kitap getirmiştim. Yoğun bir emekle başladık, o dönem üniversitenin hocaları çok destek oldular bize. Öğrencilere fotokopi çekiyoruz, ders kitabı satıyoruz, dergi satıyoruz. Çözüm Dergisi falan satıyoruz, onları satıyoruz diye polis baskısı altındayız; polisin biri geliyor biri gidiyor, 12 Eylül sonrası çıkan bazı kitaplar toplatılıyor. Polis kapıda ama biz hiç yılmadan devam ediyoruz işimize. 1989’da abim askerden geldi. Mehmet, abimin işe dâhil olmasından rahatsız olunca Mehmet’le artık yürütmemeye karar verdik. Ezgi Kitabevi ismini ben koyduğum için isim hakkı bende kaldı. Mehmet de Ekin Kitabevi adı ile devam etti. Mehmet ile ortaklığı bitirdik ama sonra dayanışma içerisinde olduk; ben yayıncılığa başladım ardından o da yayıncılığa başladı, hala da birbirimize destek oluruz.
1992’de Pasaj bombalandı, tümden yandı. O yangından bir yıl kadar önce bir sigortacı gelmişti kitabevine size sigorta yapalım demişti. Sigortacıyla yaptığımız sıkı bir pazarlık neticesinde çok cüzi bir fiyata kitabevini sigortalattık. Yangını atlatmamızı sigortaya borçluyuz. Sigorta olmasaydı biz bir daha iş kuramayabilirdik. Sonra yeniden toparlandık. Yangından kurtardığımız kitapları pasajın önünde sattık. Müşterilerimiz o zor günlerimizde bizi yalnız bırakmadılar. Aldığı kitabın para üstünü kabul etmeyenler oldu, o yıl Dikili Festivali’nde sergi açtık. Öyle böyle derken işi toparladık tekrar yoluna koyduk. Pasajda yayın çeşitliliğini arttırdık. Daha çok akademik yayın yapıyorduk ama birçok bölümün kitabını basıyorduk, akademik yayıncılıkta aktiftik. Bütün üniversite öğrencileri Burç Pasajı’na geliyordu Görükle’den, oralarda kitapçı falan yoktu, Sönmez de gelişmiş bir yer değildi. 2010 yılına kadar Burç Pasajı çok önemli bir mekandı. 2010’dan sonra Bursa’nın çok fazla göç alması, göçlerin Bursa’nın demografisini değiştirmesi bizim Altıparmak’ta çalışmamızı zorlaştırdı. 2012’de Nilüfer’deki şubemizi açtık. 2015’te Burç Pasajı’ndaki yerimizi kapatıp Podyum Park’a taşındık. 1993’te Altınoluk’ta açtığımız serginin ardından 1996’da orada da bir kitabevi açtık. Orası da hala Altınoluk halkına hizmet vermeye devam ediyor.
1980 darbesini ailecek çok zor şartlar altında yaşamış ve o zorlukların ardından kitapçılığa başlamışsınız. Bize o günleri anlatır mısınız?
Babam 1979’da Bursa’ya tayin istemişti. Tam biz babamın yanına Bursa’ya geleceğimiz zaman darbe oldu. Alelacale ablamla kitaplarımızı toplayıp bir tarlaya taşlığın içine gömdük. Yıllar sonra aradık ama bulamadık o kitapları. Büyük ihtimal çürümüştür. Neyse geldik yerleştik. O zamanlar abim Ege Üniversitesi’nde Ziraat Bölümü okuyor; öğrenci hareketi içerisinde. Abim orada cezaevine girdi. O dönem sürekli baskınların olduğu dönem, abimden ve ablamdan dolayı sürekli jandarma baskın yapıyordu. Jandarma komutanı onları bulacaksın dedi. Annem dedi ki Jandarma Komutanı’na “Çocuklarımı siz kaybettiniz siz bulun”. Bu cevabın üzerine komutan “Et tırnaktan ayrılır mı?” diye çıkışınca, annem “Ayırdınız işte!” dedi. Öyle ağır bir süreç geçirdik. Babam Çukurca Köyü’nde öğretmen olduğu için bizi liseye yatılı verdi. Kardeşlerimle yatılı okuyorduk. Sonra ilk ben liseyi bitirdim, abim hapiste, ablam kaçak… Hem üniversite sınavına hazırlanıyorum hem çalışıyordum.Hukuk okumak istiyordum ama kazanamadım. Çalışmak zorundaydım, iş bulmak zorundaydım, kitapçı oldum. Bu kitabevini annemin koyun parasıyla kurduğumuz gibi aynı mütevazilikle ve çalışkanlıkla devam ediyoruz.
Kitaplarla aranız hep iyi miydi?
Babam ilkokul öğretmeniydi, köylerde öğretmenlik yaptı. Ben ve kardeşlerim ilk ve ortaokulu köylerde okuduk. Babam maaşını almaya şehre gider dönüşte de hepimize kitap getirirdi. Kemalettin Tuğcuları, klasikleri kolektif okurduk; gaz lambasının ışığında sırayla sesli okurduk tüm aile dinlerdi. Evde babamdan kaynaklı bir okuma alışkanlığı vardı. Lise yıllarımda Bursa Kız Lise’sinin aşağısında kitapçılar vardı oradan kitap alırdım. Haşet’e de Server Tanilli’nin Uygarlık Tarihi kitabını almaya gitmiştim. Kitapçıyla sohbet ederken “Keşke benim de böyle bir işim olsa” dedim, onlar da “Elemana ihtiyacımız var gel çalış dediler” ve işe başlamış oldum. Başlayış o başlayış… 35 yıl olmuş.
Ezgi Kitabevi Bursa’da okurla yazarın buluştuğu önemli bir mekan da aynı zamanda. Geçmişte bir çok önemli yazarı ağırladı hala da ağırlamaya devam ediyor. Kimler geçti Ezgi Kitabevi’nden?
Burada birçok yazar - okuyucu buluşması düzenledik. Örnek vermek gerekirse; Aziz Nesin, Vedat Türkali, Adalet Ağaoğlu, Fikret Hakan, Can Dündar, Murathan Mungan ağırlamaktan onur duyduğumuz yazarlardan bazıları. Kuruluşumuzdan beri düzenlediğimiz yazar - okuyucu buluşmalarının amacı - imza gününden farklı olarak - yazarla söyleşi yapabilmekti. Bu sebeple Ezgi Kitabevi Bursa’da kültür etkinliklerinin önemli bir parçası.
35 yıllık meslek hayatınızda unutamadığınız bir anınız var mı?
Biz pasajdayken o zaman üniversite öğrencilerinin sık sık uğradığı bir mekandık. Bir olay olmuş Görükle’de sağcılarla solcular arasında. Oradan kaçan solcu çocuklar pasaja geldiler, kitabevlerine sığındılar. Tabi en çok da bizim kitabevine sığındılar. Kapıda bekleyen ülkücüler de bizden kitap alan, tanıdığımız çocuklar. Bir grup içeride bir grup dışarıda… Ben kapıda durdum onlar beni itip içeri giremediler. Uzunca bir süre kapıda nöbet tuttuktan sonra toparlanıp gittiler. Ezgi Kitabevi sağcısıyla solcusuyla tüm Bursa’yı kucaklayan bir mekândı. Hala da öyle olmaya devam ediyor.
Bir kitabevinin ya da kitapçının nasıl bir kimlik taşıması gerekir.
Kitapçılık bir iştir. Nasıl ki kasap bir eti sıyırmayı bilir, kitapçı da her açıdan; hem kitabevinin yerleşimi açısından hem okuyucularla kurulan ilişki açısından bilgili olmalıdır. Tabi bu işin bir okulu yok, yaparken öğreniyorsunuz. Mesela ben okumayan bir kitapçı düşünemiyorum. Kitap okumayan birisinin kitapçı olması mümkün değil. Böyle birisi ancak tüccar olabilir. Yeni kitap kolilerinin gelmesi benim için çok heyecanlı bir şey. Koli gelmediği gün çok üzülüyorum. Çünkü koli gelmezse benim için buradaki hayat bitmiş demektir. Bu hafta buraya kaç koli girdiyse o kadar çok sirkülasyon oldu demek, o kadar insan kitap okudu, yayınevleri kitap bastı demek. Yani her yeni kitap fırından çıkmış taze ekmek gibi.
Türkiye Yayıncılar Birliği’nin Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülleri 2018 Emek Ödülü’ne layık görüldünüz bununla ilgili neler söylemek istersiniz?
Türkiye Yayıncılar Birliği 1995’ten bu yana Düşünce ve İfade Özgürlüğü kapsamında ödül veriyor. Daha çok yazarlara ve yayınevlerine veriyordu, son dört yıldır da bağımsız kitabevlerine veriyor. Bağımsız kitabevlerine vermesinin amacı da Türkiye’de biliyorsunuz internet satışının ve zincir mağazaların artması. Bütün bu ezici rekabetin altında varlığını sürdüren bağımsız kitabevleri var. Bizim gibi hiçbir sermayeye sırtını dayamadan yıllardır bu işin içinde olan kitabevleri… Daha önce Ankara’dan Dost Kitabevi, Elâzığ’dan Batı Kitabevi’ne 2018’de ise bu ödül Ezgi Kitabevi’ne verildi. Kriterleri uzun yıllardır bu işin içinde olmak, kültür etkinlikleri yani yazar - okur buluşmaları yapmak. Ezgi Kitabevi olarak bu kriterlere fazlasıyla uyuyoruz. Ezgi Kitabevi sermayenin değil emeğin birikimi. Bir koyun sermayesinden oluşmuş ama tümüyle bir emeğin yuvarlanarak geldiği bir birikim… Keşke herkes düşüncelerini özgürce ifade edebilse, bu nedenle bu ödülü almak aynı zamanda üzücü bir şey. Bu sene çok ilginç de bir şey oldu ben Emek Ödülü’nü aldım Ezgi Kitabevi olarak, Hamide Yiğit Yazar Ödülü’nü, Elif Akkaya Yayınevi Ödülü’nü aldı. Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödüllerini üç kadın almış oldu. Bu da beni çok mutlu etti.
Sırtını sermayeye dayayan büyük kitabevleri karşısında Ezgi Kitabevi nasıl direnmeye devam edecek?
Bizim kitabevlerimizi sahiplenen, değer veren gerçekten kitap ve kırtasiye ihtiyacını buradan temin eden, bizden kafe hizmeti alan insanlar var. Dertleri bize para kazandırmak yada varlığımızı sürdürmenin ötesinde; onlarda Ezgi Kitabevi’nin bir parçası olmaktan mutluluk duyuyor. Bu mekanda olmaktan huzur duydukları için bizden alışveriş yapıyorlar. Bu mekanı yaşatan okuyucularıdır.Yoksa bizim arkamızda herhangi bir sermaye grubu yok. Biz üç kardeş kitapçılıkla geçinen sade insanlarız. Ben ödülü alırken de okuyucularımıza teşekkür ettim, şimdi de teşekkür ediyorum.
BursaMuhalif.com