Ayıplar...Yasaklar...Günahlar... Bugüne kadar cinselliği bastırmaya yönelik oluşan tabular çoğunlukla kadın cinselliği üzerinde toplandı. Oysa ki cinsellik temel ihtiyaçlarımızdan biri ve dolayısıyla cinsel haz 'bir hak!' Tıpkı yaşama hakkı gibi, cinsellik de insan haklarının bir parçası... Günümüzde bir erkek çocuğunun, penise sahip olması durumu, bir güç nesnesi olarak empoze edilirken, kız çocukları hala kendi cinsel organlarının adını dahi bilmeden büyüyorlar. Peki ama neden? Uzman psikolog Gizem Torunoğlu Cinselliğin Tarihsel Süreci'ni Bursa Muhalif'e anlattı.
Uzman psikolog Gizem Torunoğlu cinsellik tarihinin tabulardan ve ayıplardan meydana geldiğini söyleyerek cinselliğin insan zihnindeki kökenini şöyle anlattı.
"Cinsellik insan için de, hayvanlarda olduğu gibi yaşamdaki en temel dürtülerden biri. Ancak insan için bilincin varlığı, hayvanlardaki günlük yaşamın sıradan cinselliğini psikolojik ve sosyolojik bir meseleye çeviriyor. Evrimsel psikoloji, soy atalarımız olan primatların dahi tek eşliliğe yöneldiğini ve partner seçimlerinde bulunduğunu gösteriyor. İnsan için cinsellik zaman içerisinde içine bağlanma, kabul, güvenlik ihtiyaçlarını da içine alıyor. Zaman içinde romantizmin varlığı da cinselliğe eşlik ediyor. Böylece hem primer ihtiyaçlarımızdan biri olan hem de başkaca birçok doyumu sağlayan cinsellik insan hayatında büyük anlamlar ihtiva etmeye başlıyor"
Mülkiyet kavramının hayatımıza girmesiyle beraber soy devamlılığının öneminin ortaya çıkmaya başladığını belirten Uzman psikolog Gizem Torunoğlu sözlerini şöyle sürdürdü.
"Başka bir deyişle kimin çocuğu kim, bilinmesi gerekiyor. Bilinebilmesinin de tek bir yolu vardı kadının “bekareti”. Erkekler kadın bakireyken onunla evlendiğinde tek eşlilikten ve soy devamlılığından da emin olunuyordu.
Yani bekaretin önemi büyük oranda o dönemlerde DNA testi diye bir şeyin olmamış olmasıydı... Tabi tek eşli olmanın birçok pozitif tarafı da var ancak cinsellikte yasaklamaların, kısıtlamaların var olmasının en büyük sebebi buydu.Soy devamlılığı miras sayesinde mülkiyetin nesilden nesile geçmesini sağlayarak kişide çalışma ve büyük aile isteğini arttırır. Bu da toplumsal olarak otorite ve düzenin sağlanmasıyla ilgili bir sistemdir.
Ahlak kuralları, toplumsal kurallar, dini kurallar hepsi cinselliği tabulaştırma ve bu sayede kısıtlı tutma eğilimindedir. Çünkü cinsel arzuların, kişinin düzenini bozacağı ve toplumsal yıkım yaratacağı var sayılır. Caydırıcılığı ise her yerde görüyoruz: ayıp, yasak, günah… Hatta çok bilindik bir atasözü vardır: Ayıp yorganın altında…"
Aslında burada cinsellik ayıp olan değildir, bastırılması gerekendir. Bastırılması için aracı ayıp görülmesidir."
Erkek çocuklarının bir penise sahip olması durumunun, bir güç nesnesi olarak empoze edildiğini söyleyen Gizem Torunoğlu, kız çocuklarının ise kendi cinsel organlarının adını dahi bilmeden büyüdüklerini ifade etti. Geçmişte, erkek gücünün daha büyük anlamlar vadettiği zamanlarda savaş, beden gücü ile yapılan işler, yönetim bunların hepsi bir erke ihtiyaç duyan şeyler olduğunu belirten Torunoğlu, erkeğin eril yapısının güçlü kalması gereken bu dönemde erkek cinselliğinin yüceltildiğini ve toplumda erkeğin, cinselliği konuşması değil konuşmamasının problem olduğu algısı oluştuğunu söyledi.
Kadının daha çok evde kaldığı ve cinsel obje olarak var sayıldığı o dönemlerde kadın için cinselliğin toplumsal bir anlam oluşturduğunu belirten Psikolog Gizem Torunoğlu, şu ifadelerde bulundu.
"Erkek tarafından seçilecek kadın cinselliğe ne kadar uzaksa o kadar değerli görülmüştür. Hemen bunu çağrıştıran sıfatlar aklınıza gelebilir. Namuslu, mazbut hanım hanımcık gibi. Üstelik cinselliğe uzaklık olumlu algılandığı gibi cinselliği özgürce yaşamak sadece olumsuz değil cezalandırılması gereken bir yerde algılanmıştır. Töre cinayetleri, taşlanmak, sürgün edilmek, ifşa edilmek ve toplumdan dışlanmak hemen aklıma gelenler. Ama üzerine düşünürsek hepimiz çocukluğumuzdan beri cinselliğin nasıl cezalandırılacağına dair birçok şey duymuşuzdur. Hala dünya üzerinde ne yazık ki bazı ülkelerde bu yaptırımlar aynı şiddetini koruyarak devam ediyor."
Cinselliğin temel dürtü ve ihtiyaçlarımızdan biri olduğunu ve tıpkı yaşama hakkı gibi, insan haklarının bir parçası olduğunu vurgulayan uzman psikolog, kadında bastırılan cinselliğin birçok cinsel bozukluğun temelini oluşturduğunu ifade etti. Cinselliğin bastırılması, vajinismus başta olmak üzere cinsel ağrı bozukluğu, disparoni ve cinsel istek bozukluğu gibi birçok sorunlara sebebiyet verdiğini söyleyen Torunoğlu, kadının erkeğe göre cinselliğe dair çok daha sınırlı bilgi ile büyüdüğü için yaşanılan şeyin bir sağlık problemi mi yoksa kendisine ait bir hata mı olduğunu dahi çoğunlukla anlamadığını ve işin içine bir de suçluluk duygusunun eklendiğini ifade etti.
Torunoğlu sözlerini şöyle sürdürdü.
"Tedavi noktasına süreci getiren genellikle durumdan memnuniyetsizliğini daha açık ifade eden erkek getiriyor. Kadın için aslında kendine ait olmaması gereken utanç ve suçluluk daha baskın oluyor. Kadın kendisinin başarısız olduğunu ve “partnerine karşı yeterli olamadığını” düşünüyor.
Ancak çocukluğundan beri cinsellikten uzak tutulmaya gayet gösterilmiş kadın, cinselliğe ve kendi bedenine yabancılaşıyor. Kendi isteklerini ve bedenini tanıyan kadının ahlaksız olduğu empoze ediliyor. Yani evlenene kadar cinselliği unutması, evlendiğinde ise o zamana kadar özgürce yaşamışçasına istekli ve bilgili olması bekleniyor.
Dünyada 1960’larda başlayan cinsel devrim ve feminizm rüzgarları bu bakış açılarına dair birçok algıyı kırdı. Özellikle sosyokültürel olarak yüksek seviyedeki kent kadınının cinsel yaşamında çok şey değişti. Ama durum her yerde aynı değil hala çok sayıda kadın klitorisin ne anlama geldiğini bile bilmiyor"
Uzman psikolog Gizem Torunoğlu cinsel açıdan kendine yabacılaşma halinin kadınları depresyona kadar götürdüğünü söyleyerek şu önerilerde bulundu.
"Cinsel isteksizlik, eş reddi ve depresyon gibi kavramların herkes için aynı sırada ortaya çıkmak durumunda değil. Bazen eş reddinden sonra isteksizliğin, bazen de isteksizlik sonrası eş reddi ortaya çıkabiliyor. Üstelik konuşmaktan çekindiği ve utanç olarak gördüğü için çözüm arayışı yerine yetersizlik ve değersizlik duygularına oluşturup kişiyi depresif duyguduruma hatta depresyona götürebiliyor. Böyle bir tabloda bir terapiste başvurulması ve doğru bir yol haritası çıkartılarak ilerlenmesi büyük önem arz ediyor."
Torunoğlu kadın cinselliğinin toplumda, yaşanması değil görmezden gelinmesi ve konuşulmamasına dair bir algının olduğunu ifade ederek, erkek cinselliğinin ise hala gücün ve otoritenin bir sembolü olarak var sayıldığını belirtti. Uzman psikolog Gizem Torunoğlu bu konuyla ilgili sözlerini şöyle sürdürdü.
"Erkek cinselliği gücün bir sembolü olarak var sayıldığı için farklı bir cinsel yönelim ya da maskülenlikten ayrılış yahut transgender olmak kabul edilebilir toplumsal kurallar dahilinde bir yerde değil. Bu yüzden erken yaşlarda akran ileri ki yaşlarda toplum zorbalığını erkekler için daha çok görüyoruz.
Hatta kadının diğer erkeklerden uzak durması halinde “erkek Fatma” gibi olumlu bir tonda söylenen bir deyiş bile vardır. Elbette kadınların bu ayrımcılıktan nasiplerini almadıklarını söylemek haksızlık olacaktır. Hatta yakın bir zamanda ülkemizde kadın sporcuların böyle bir ayrımcılığa maruz kaldığını da gördük"
Cinsel eğitimin çok erken yaşlardan itibaren verilmesini doğru bulduğunu söyleyen uzman psikolog Gizem Torunoğlu, sanılanın aksine cinsel eğitimin çocukları erken yaşta cinsel öğrenmeye götürmediğini, onlara korkmadan kendi bedenlerini korumayı ve tanımayı da öğrettiğini ayrıca büyüme süreçlerinde kendi isteklerini, dürtülerini kontrol etmeyi ve düzenlemeyi öğrendiklerini ifade etti.
Erken yaşlarda istenmeyen gebeliklerin bir çoğunun, cinsel korunmaya dair bilgi eksikliklerinden kaynaklandığını söyleyen psikolog Torunoğlu, konunun uzmanları tarafından doğru yaşta doğru şekilde aktarılan cinsel eğitimin kesinlikle koruyucu olduğunu ifade etti.
Haber Merkezi/ Seçil Semiz Özcan