Mazlum Çimen'in 'Çimen Türküleri' albümü benim için en iyi albümlerinden biri.
Her bir eser özelinde ayrı ayrı konuşabileceğim nadir albümlerden…
Bir de 'Buluşmalar' albümü var özellikle dikkatimde.
Neler var o albümde, neler…
Çimen Türküleri albümüne dönersek;
Müziğin kalitesinin her bir tür için geçerli olduğu nadir bir zaman diliminde, bu albümü yıldızları izleyerek dinliyordum.
Bir tepede, 'Ekmek, şarap, sen ve ben' diyerek…
Yeşilçam'ın Yeşilçam olduğu zamanlarda, Kemal Sunal ve Şener Şen gibi büyük ustalara muazzam senaryolarıyla 'yol açan', o filmlerde bıyığıyla çok iyi tanıdığımız sevgili İhsan Yüce'nin kaleminden 'Ekmek, şarap, sen ve ben' şiiriyle ben bu albümde yeniden tanıştım.
Yokluğun içinden ışıldayan, parlayan gözler…
Yüce'nin hakkının teslim edileceği günleri de bekliyorum.
…
Mazlum, adının hakkını versin diye midir bilmem ama Alevi Bektaşi inancının göbeğinden, sevgi kelimesinin yaratılmış bütün canlara sunulması gerektiğini bilen, bunu özümsemiş bir gelenekten geliyor.
Baba dostu öyle bir çevrede büyüyor ki beslendiği sanat dallarının sonucu yıllar sonra film müziklerinde, yazdığı sözlerde, bestelerinde gün yüzüne çıkıyor.
Yokluk içinden yeşeren dört yapraklı bir yonca Nesimi Çimen'in, yegane evladı…
Ama babasını; ülkemizin en büyük ozanlarından biri olan Nesimi Çimen'i sevginin tam karşıtı olan bir duygunun hezeyanında, Madımak'ta yitirmişken üretmeye devam ediyor.
''Sen benden gittin gideli' bir hiç uğruna yitirilmiş babanın ardından yakılan bir ağıt!
Bir sevgilinin ardından yazılan bir sitem değil. Bilmeyenler lütfen bu bilgiyle dinlesin bundan böyle.
Mazlum, babası Nesimi'yi Sivas'ta, nedenini vicdanlı yüreklerde aklanamayacak bir ölüme teslim ederken bu ağıtı yaktı anlayacağınız.
Bir röportajında; “Benim derdim bir Mazlum Çimen yaratmaktı. Babama saygımı ancak onu sömürmeden gösterebilirdim” diyerek böyle bir babaya layık olma kaygısını olabilecek en saygın şekilde ifade etmiş bana göre..
Nesimi Çimen öyle değerli bir ozandı ki dünya çapında müzisyenler ona hayran olmuştu da bizim ülkemizde insan yakılabilirdi!
Peki biz Madımak katliamında yitip giden bunca değerli canın ardından ne yaptık?
Bu soruyu bıkmadan usanmadan soracağım.
Hedef bir inancın bir kolu olduğunda mı sessizliğe gömülüyoruz?
Hedef doğruyu söyleme cesaretini gösteren küçücük bir yürek olduğunda mı susup pısıyoruz?
Anadolu insanının en ahlaki, en kendi olduğu zamanların geleneğini sürdüren bir anlayışının küle döndüğü gündür 2 Temmuz…
Bir gün bununla çok ciddi şekilde yüzleşeceğiz.
Bu yüzleşmenin ilk adımı sevgisizliğimizi kabul ederek başlayacak.
Kaçmak çare değil!
Bu topraklarda Yunus Emre'ler, Hacı Bektaş Veli'ler, Mevlana Celaleddin Rumi'ler nasıl yetiştiyse, Horasan erenlerinin geleneğini devam ettiren bir nesil de var.
Bu nesil; sebepsiz ölümlerin vicdani yükünü taşıdığımızı, bir ülkenin kültürünü, geleneğini, geleceğini yok ettiğinizi yüzünüze vuracak her daim.
Sessiz sedasız yaşanacak yüzleşmeler.
Bu yüzden daha acı olacak!
Zefir'e boşuna ses olmadı Kani Karaca.
Mercan, Rumi'nin niyetini boşuna okumuyor!
Canlar kıymetli…
Konu bir öğretide ya da inanç sisteminde değil!
Konu; bize biçilen nefes sayısının hakkını nasıl verdiğimizde.
Kimi öğretmen olacak hayatımızda kimi sabır eşiği, kimi gölge edecek kimi güneş olmak isteyecek.
Peki sen kimsin?
Mazlum Çimen'in bu albümünde 'Degil misin'i de bir dinleyin.
Çok büyük atıflar vardır ama benim için en büyüğü 'Daha En-el Hak demeden yüzdüren sen değil misin' cümlesidir.
Hallac-ı Mansur'a naif bir atıftır.
Buradan sonrası bireysel…
Ben kendimce, ruhun da nefes aldığının, o nefesin hayattayken de kesilebileceginin mümkün olduğunu anlatmaya çalıştım.
Bizim ruhumuz nefes almıyor artık; korkuya ve nefrete teslim ettik tertemiz nefesimizi.
Ciğerlerimizde bir yanık kokusu!
Başkasının acısını duyabilenlerin durduğu yer değişmedi, değiştiremezler!
Mazlum Çimen'in bir şarkısında, esinlenilmiş sözleriyle ne diyordu Nazım;
Tavanı kadar sokağın ve
Dibi kadar cehennemin…
Canım Metin Altıok'un o naif 'Kuşlu Gazel' şiiri var bir de Mazlum'un sesinden;
"Kim sürmüş Altıok Metin dünyanın sefasını,
Kirletilmiş bir zamanı yürürken adım adım."
Kirletilmiş zamanın tanıklarıyız!