Evrensel Gazetesi'nden Burcu Ökdemir'in haberine göre, Hiba ile 6 Şubat depreminin ardından, kaotik bir dönemde Bursa’ya sığındığında tanıştık. Bodrum katında, iki aile birlikte, uçuk kira ödeyerek, yokluk içinde yaşamaya çalışıyorlardı.
Ekmek ve Gül’ün deprem döneminde başlattığı Kız Kardeşlik Köprüsü dayanışma çağrısı sayesinde yollarımız kesişti. Yaralarımızı dayanışma ile sararken, Hiba’ya burada yeni bir yaşam kurmaya çalıştık. Ancak koşullar, onu tekrar Suriye’ye dönmeye zorladı. Şimdi Suriye’deki yaşam koşullarını, savaşı, göçü ve bir kadın olarak karşılaştığı zorlukları konuşuyoruz.
“Suriye’ye dönme kararı hayatımın en zor kararlarından biriydi” diyor Hiba. Türkiye’ye alıştıklarını söyleyen Hiba, “Çocuklarım buradaki okullarda eğitim görüyor, biz de yavaş yavaş hayatımızı kuruyorduk. Ancak yüksek kiralar, geçim zorlukları ve Suriye’ye duyduğumuz özlem bizi geri dönmeye mecbur bıraktı” diyor.
Suriye’ye döndüğü anı anlatıyor Hiba: “Suriye’ye döndüğümüzde ailemiz ve komşularımız bizi özlemle karşıladı. Ancak savaşın izleri her yerdeydi. Elektrik kesintileri saatlerce sürüyor, ısınmak için yakıt bulmak neredeyse imkansız. Hayat pahalılığı ve altyapı sorunları yaşamayı çok zorlaştırıyor. Bursa’da mücadele etsek de bir düzen vardı. Burada ise her gün yeni bir engeli aşmaya çalışıyoruz.”
Hiba’ya bir kadın ve anne olarak şu an Suriye’de yaşadığı zorlukları soruyorum, “En büyük korkum çocuklarımın güvenliğini sağlayamamak. Bir anne olarak onların güvende olduğunu bilmeden huzurlu olamam. Ancak yine de umutsuz değilim” diye yanıtlıyor.
Savaş, göç ve deprem, Hiba’nın kısa sürede peş peşe yaşadığı yıkımlardı. “Olaylar beni çok etkiledi” diyen Hiba, “Bir dönem panik atak yaşadım, ilaç tedavisi aldım. Ama her şeye rağmen ayakta durmayı başardım. Bu süreç beni hem daha güçlü hem de daha duyarlı bir kadın yaptı” diyor.
Göç etmeye mecbur kaldığı süreci ise şöyle anlatıyor: “Göç ederken arkamda ailemi bırakmak zorunda kaldığım an, en zorlayıcı andı. O an yalnızlık, çaresizlik ve belirsizlik içinde kaldım.”
Hayallerinden bahsediyor Hiba. “Hayalim çok basit ama güçlü. Çocuklarımın güvenli, barış dolu bir ortamda büyüdüğünü görmek en büyük hayalim. Özgürce nefes alabildiğim, huzurlu bir yaşam hayal ediyorum” diyor.
Savaş sürecinde acıları en çok hisseden, savaşın yükünü en çok sırtlananların kadınlar olduğunu söylüyor Hiba.
“Cezaevlerinde tutulan, işkenceye maruz kalan kadınların sesinin duyulması gerekir. Bu kadınların acıları ve yaşadıkları çoğu zaman göz ardı ediliyor” diyen Hiba, savaş sürecine ve sonrasına dair, “Kadınların direnişi ve dayanıklılığı, bu savaşın en büyük gerçeğidir” diyor.
Hiba ile kısa sürede konuştuklarımız ne yazık ki bir istisna değil, dünyanın dört bir yanında milyonlarca kadının ortak gerçeği. Savaşlar yalnızca fiziksel sınırları değil, insanlık onurunu, nesilleri ve toplumsal bağları da yıkıyor. Adaletin ve barışın hüküm sürdüğü bir dünya talep etmek bir lüks değil, insani bir sorumluluktur. Savaşsız, göçsüz bir dünya mümkün. Yeter ki bunun için mücadele etmeyi öğrenelim.
Kaynak: Haber Merkezi