Bu cümle nerede çıktı karşıma bilmiyorum ama hafızamda öylece duruyor.
Üzerine epey düşünmüşlüğüm var.
Düşünmeye devam ediyorum...
Yüzyıllar öncesinde, bir kaya mezarına oyulmuş bir cümle gibi.
Tepelerde öylece duruyorlar bütün ihtişamları ve sahibinin belki de hiç bilinemeyecek hikayeleriyle...
'Zefir'i dinlerken gözlerim açık rüya görüyorum.
Mercan Dede'nin Nefes albümünde Kani Karaca'nın sesinden Bülbül Kasidesi dile gelirken huzur bulabildiğim, kendimi güvende hissettiğim kısa bir süre var.
Ev gibi, 'yurt' gibi Yörük dilinde...
Eserin süresi kadar süren bir his!
Tek başına, delicesine bir korku ve tedirginlik hali; tehlikeli bir kentin en tehlikeli semtindeki bir eve yolculuk.
Göz gözü görmüyor, öylesine bir sis...
Yunus Emre'nin Anadolu'nun ahlaki olarak belki de en iyi olduğu döneminden yükselen şiirine, insana diz çöktüren bir ses ve Mercan'ın derya deniz yüreğiyle oluşan melodileriyle efsane bir kayıt ortaya çıkmış.
Zefir, ruhuma üfle!
Albüm nefes üzerine kurgulanmış ve esasında her parça bu soluk alışverişi ile adlandırılmış farklı dillerde.
Derinlere dalalım mı?
Kelimeler sınırlı!
Anlamları sınırsız, hissettirdikleri sınırsız.
Nefes insan bedeninin temeli evet ama bununla bitmiyor, yetmiyor.
Bu yüzden nefes alıp verirken bunun maneviyatına ilişkin bir anlam arayışı içindeyiz.
Aldığımız nefes bedenimizi hayatta tutarken acı da verebiliyor.
Yaratıcının senaryosu karmaşık; sınavları bitmiyor!
'Beni hoyrat bir makasla, eski bir fotoğraftan oydular' demiş Metin Altıok.
Renkli fotoğrafların en eskilerinden birinde, bir merdivende bütün cesaretini kuşanmış, oturup bekliyor.
Bekleyişin sonu ölüm...
Önümüz 'Madımak',
Aylardan Temmuz, günlerden acı...
O gün yeniden görüşeceğiz!