Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Amasra Müessesesine ait maden ocağında 2 yıl önce 14 Ekim'deki patlamada yaşamını yitiren 43 madenci Bursa'da anıldı.
Türkiye Taş Kömürü Kurumunun (TTK) Amasra Müessesesinde yaşanan patlamada 43 madenci hayatını kaybedeli iki yıl oldu.
Amasra'da 14 Ekim 2022'de 43 işçinin madende can vermesi Bursa’da protesto edildi.
KESK Şubeler Platformu ve TMMOB IKK’nın ortak yaptığı açıklamayı, ESM Bursa Şube Başkanı Uğur Üçöz okudu
İSİG verilerine göre 2024 yılının sadece ilk 9 ayında 1.371 işçi iş kazalarında yaşamını yitirdiğini hatirlatan Üçöz, “Sermaye düzeni ve temsilcileri bizlere her yıl yaşanan binlerce iş kazasının ve bunlara bağlı olarak gerçekleşen ölüm ve yaralanmaların birer kader olduğuna inandırmak için elinden geleni yapmaktadır. Oysaki hepimizin bildiği gibi iş cinayetlerinin neredeyse tamamına yakını önlenebilir sebeplerden kaynaklanmaktadır. Amasra’da yaşadığımız maden faciası da sonrasında ortaya çıkan gerçeklere baktığımızda alınabilecek önlemlerle 43 madenciyi kaybetmemizin önüne rahatlıkla geçilebilirdi. Sadece Amasra’da değil; Soma’dan Ermenek’e Şirvan’dan İliç’e kadar madenlerde yaşanan ve yüzlerce emekçinin canına mal olan hemen her kaza göz göre göre gelmiştir; patronlar ve onları denetlemekle yükümlü yetkililer bunların yaşanmasına göz yummuştur” dedi.
"Ülkenin yeraltı ve yerüstü zenginlikleri ranta dönüştürüyor"Acımızı ve öfkemizi her zaman diri tutmak zorundayız diyen Üçöz, “Aynı acıları tekrar tekrar yaşıyoruz. 14 Mayıs 2014’te Soma’da 301, 28 Ekim 2014’te Ermenek’te 18, 17 Kasım 2016’da Siirt Şirvan’da 16, 14 Ekim 2022’de Amasra’da 43, 23 Kasım 2022’de Şirvan’da 3 ve 13 Şubat 2024’te İliç’te 9 madenciyi maden facialarında yitirdik. Hesabı sorulmayan her bir iş cinayeti, her bir maden katliamı bir yenisini beraberinde getirdi. En yetkili ağızdan bunlara madencinin kaderi veya fıtratı demek yeni katliamlar için açık bir davetiye çıkarmaktır. Çünkü patronlar ve sorumlular göstermelik cezalarla veya buna gerek bile kalmadan sorumlulukları üzerlerinden atacaklarını bilmektedir. Dahası son dönemde sıkça yaşadığımız üzere Türkiye’de enerji ve madencilik alanında sürdürülen faaliyetler insan yaşamını, emeğini olduğu gibi; ormanları, dereleri, tarım ve yaşam alanlarını da hiçe sayıyor. Kamulaştırmalarla, rezerv alan ilanlarıyla, ormanlık alanların orman vasfından çıkarılmasıyla, kıyılarda yaşanan işgallerle, su kaynaklarının şirketlere tahsis edilmesiyle; meraların, tarım alanlarının maden ve enerji projelerine açılmasıyla, imar planlarındaki değişikliklerle topyekün bir talanla karşı karşıyayız. Ege’den İç Anadolu’ya; Karadeniz’den Doğu Anadolu’ya yerli ve yabancı tekeller cirit atıyor; bu ülkenin yeraltı ve yerüstü zenginliklerini iktidarın açık onayıyla ranta dönüştürüyor.
"Yaşamlarımızı sermayenin insafına bırakmayacağız"Sermaye cebini doldururken bu ülkenin emekçilerinin payına madenlerde diri diri toprağa gömülmek, insanlıkdışı kölelik koşullarında sömürülmek, yaşam alanlarından atılmak düşmektedir ifadelerini kullanan Üçöz, “Kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı keser diye boşuna denilmemiştir. Kendisine bu iktidarın marifetiyle elverişli bir siyasi ve ekonomik düzen yaratılan sermaye insanlığı ve içinde yaşadığımız dünyayı bir yok oluşa doğru sürüklemektedir.Elbette bizler sermaye düzeninin bu topyekn talanına karşı direnmek zorundayız. Tıpkı Kaz Dağları’nda, Cerattepe’de, Akbelen’de, İkizköy’de yaşam alanlarımızı savunurken yaptığımız gibi. Tıpkı Fernas madencilerinin AKP’li milletvekili Ferhat Nasıroğlu’nun madeninde işçi sağlığı ve güvenliğinin hiçe sayıldığı kölelik düzenine karşı direndiği gibi. Yaşamlarımızı sermayenin insafına bırakmayacağız. Derelerimizi, ormanlarımızı, tarım alanlarını bu talana yem ettirmeyeceğiz” dedi.
Haber Merkezi