Bugün 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliği İle Mücadele Günü... Çocuklarımız okul sırasında, oyun parkında olması gerekirken, yoksulluk, güvencesiz işçilik, şiddet ve iş cinayetleri cenderesi altında. AKP’nin hayata geçirdiği tarım, sanayi, eğitim ve sosyal politikalar her geçen gün daha fazla çocuğun işçileşmesini beraberinde getirdi. Diğer yandan ise sanki ‘çocuk işçilik’ yokmuş gibi bir hava verilerek bu sorun görünmez kılınmaya çalışıldı.
Çocuk işçiliğe devlet ve sermaye politikası olarak meşruluk kazandırma girişimleri yasaklanması gereken bir olgunun yasallaştırılmasını kolaylaştırıyor. Eski Milli Eğitim Bakanlarından Ziya Selçuk’un mevsimlik tarım işçisi çocuklarla çektirdiği ve tepki toplayan fotoğraflarından sonra TESK Genel Başkanı Bendevi Palandöken’in “Bizim çıraklarımız çocuk işçi değildir, onlar ustalarından meslek öğrenen öğrencilerdir.” sözlerine uzanan kılıf bulma anlayışı çocuk işçiliği meşrulaştırmanın uğraklarındandır. Asgari düzeyde dahi olsa ‘kamu yararı’ gözetmesi gereken politika yapım aşamalarının çocuk işçiliği olağanlaştırması ve kanıksatması, çocuk işçi iş cinayetlerinin artışında pay sahibidir.
İSİG Meclisi olarak çalışırken hayatını kaybeden çocukların bilgilerini 2013 yılından itibaren kayıt altına alıyoruz. Raporlarımızda ve açıklamalarımızda ‘en az’ vurgusunu yapıyoruz zira ulaşabildiklerimizden daha fazla çocuk işçi ölümü olduğunu biliyoruz. Yukarıdaki grafikte de görüldüğü üzere devlet kurumlarının bu konuda yaptığı açıklamalar yetersiz ve çelişkilidir.
Grafikte mavi renkle görülen Çalışma Bakanlığı’nın verilerini soru önergelerine dönemin Çalışma Bakanı’nın verdiği cevaba göre hazırladık. Kırmızı renkle görülen veriler ise SGK istatistikleridir. İstatistiklerdeki 2007-2014 dönemi Çalışma Bakanı’nın önerge cevabının da altındadır. İlerleyen yıllarda ise İSİG Meclisi verilerinin çok altındadır. Yani devlet çözüm için önemli bir adım olan, çocuk işçiliğinin en çıplak biçimi iş cinayetlerini bile kayıt altına almamaktadır.
Bu noktada ‘çocuk işçi ölümleri’ni gösteren grafiği hazırlarken 2013 yılı evvelinde devletin açıkladığı en yüksek verileri esas aldık. Buna göre AKP’li yıllarda ‘en az’ 888 çocuk işçi çalışırken hayatını kaybetti...
Türkiye’de despotik emek rejiminin başlıca kolonlarından birisini oluşturan çocuk işçilik ve iş cinayetlerine dair satırbaşlarını özetlersek:
1- Türkiye, ILO’nun 138 sayılı İstihdama Kabulde Asgari Yaş Sözleşmesi’ni 1998 yılında, 182 sayılı En Kötü Biçimlerdeki Çocuk İşçiliğinin Yasaklanması ve Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Acil Eylem Sözleşmesi’ni ise 2001 yılında onayladı. Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından, 2017-2023 dönemini kapsayacak şekilde güncellenmiş Çocuk İşçiliği ile Mücadele Ulusal Programı (2017-2023) hazırlandı. Ne var ki, siyasi iktidar çocuk işçiliği engellemek yerine, halkla ilişkiler stratejisinin bir parçası olarak meşrulaştırma yolunu tercih etmektedir.
2- Türkiye’de çocuk işçilik, üretimi ayakta tutan bir olgu olarak varlığını korumaktadır. Devletin resmi verileri çocuk işçiliğin gerçek boyutlarını perdeliyor. Çocuk işçiliğin azaldığına dayanak gösterilen istatistiklerde sayısı 1,5 milyonu bulan çırak, stajyer ve meslek eğitimi gören öğrenci olmak üzere çocuk işçiliğin ana gövdeleri eksik. Öte yandan çocuk işgücü anketleri yaz aylarında değil, Türkiye’de mevsimsel olarak, çocuk işçiliğin en az olduğu Ekim ile Aralık aylarında yapılıyor, bu da çocuk işçiliğin gerçek boyutlarını gizliyor.
3- Bu duruma ek olarak yanlış dış ve iç politikalar sonucu Türkiye’de yaşayan Suriyeli ve Afganistanlı mülteci sayısının, kaydı bulunmayan göçmen ve mültecilerle birlikte altı milyon civarında olduğu tahmin ediliyor. Bu nüfusun önemli bir kısmını oluşturan göçmen ve mülteci çocukları, tarım, sanayi, inşaat, ticaret gibi işkollarında günübirlik ve güvencesiz şekilde işgücü piyasasına dâhil oluyor. Türkiye’yi açık hava çalışma kampına çeviren bu politikalar patronlar açısından, ücret pazarlığı ve örgütlenme imkânı bulunmayan, ücret ödemelerini eksik yatırabileceği ya da geciktirebileceği, hakkını aradığında şiddet uygulayabileceği, zorla çalıştırabileceği ek bir çocuk işçi kitlesi anlamına gelmektedir.
4- Çocuk işçiliğin en kötü biçimleri arasında sayılan tarım, Türkiye’de ücretli ve ücretsiz aile işçisi çocuk işçiliğin en yoğun olduğu işkolu ve çocuk işçilik bakımından başlıca sektör. Tarım işçisi çocukların çoğunluğu ise 5–14 yaş arasındaki çocuklardan oluşuyor. Yani tarımda çocuk emeğinin yoğun olmasının iki yönü bulunuyor: Bir yönünü tarımın çökertilmesi ve aile emeği içinde görmeliyiz. Diğer yönü ise mevsimlik işçiliktir. Çocuklar mevsimlik işçiliğin kadınlar ile birlikte omurgasını oluşturmaktadır ve ‘çocukları çekip alırsanız mevsimlik işçilik kalmaz’…
5- Çocuk işçiliğin diğer biçimini ise (4+4+4 eğitim sistemiyle iyice yerleşen) çırak ve stajyerlik oluşturmuştur. MEB ile sermayenin işbirliği çerçevesinde çocuklar organize sanayide ve fabrikalarda uzun çalışma saatlerinde, çok düşük ücretlerle çalıştırılmaktalar. Çalışma sürelerinin bir kısmı teorik eğitime ayrılan çıraklar ‘öğrenci’ sayılmakta, MEB’in belirlediği işkollarında çıraklık sözleşmesi yapılarak çalışmaktadır. Stajyer çocuk işçilerin notunun yarısını patron vermektedir. Bu koşullar yüzünden ucuza çalıştırılırlar. Hatta meslek okulları sanayinin fason işletmeleri haline gelmiştir. Çünkü Koç’un da dediği gibi “Meslek lisesi memleket meselesi”dir.
6- Güncel bir tartışma olarak Mesleki Eğitim Merkezleri’ne (MESEM) değinmek gereklidir. MEB ile A-101 zincir marketleri arasında “sektör çalışanlarının MESEM aracılığıyla eğitim öğretim sürecine dâhil olması ile mesleki eğitim ve istihdam süreçlerini yaşama geçirmek” amacıyla imzalanan protokole göre öğrenciler haftanın dört gününü A-101’de, bir gününü ise okulda geçirecekti. Tepkiler üzerine protokol iptal edildi ama daha MEB ile Hakmar Express, Bursa İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile Köfteci Yusuf arasında imzalanan protokoller basına yansıdı. MEB’in uzun süredir çocuk işçiliği yasal ve meşru hale getirme çabası neticesinde MESEM’lerde ‘eğitim alan’ çocuk sayısı 2022 yılı Ekim ayında 900 bine yükseldi. İktidarın başarı öyküsü olarak anlattığı bu projelerin ekseninde ise çocuk işçi sömürüsü var. Devletin yaptığı açıklamaya göre mesleki eğitim kurumlarının döner sermayeleri 2021 yılına göre yüzde 243 artışla 2022 yılının ilk sekiz ayında 1 milyar 75 milyon oldu. Yine özellikle AB ülkeleri örnek verilerek mesleki eğitimin özel sektöre kaydırılması gerektiği belirtiliyor. Burada amaçlanan ise AB sermayesi için ucuz emek gücü kaynağı transferini sağlamak.
7- Genel seçim ve başkanlık seçiminin bitmesinden ardından hükümete 11 maddelik talep listesi ileten patronların istekleri arasında yer alan “Kalifiye eleman yetiştiren merkezlere MEB kaynaklı öğretmen desteği verilsin” ifadesi dikkat çekicidir. Patronlar, sadece çocuk işçiliğin varlığına devam etmesini istemekle kalmadan, işçilik sürecini en erken aşamalardan itibaren kontrol etmek, yönetmek ve yönlendirmek arzusunda olduklarını dile getirmekteler. Çocuk işçilerin eğitim ve kalifikasyon sürecinin eğitim öğretim maliyetlerini ise kamuya yıkmak istemektedirler.
8- Hizmet sektöründe çalışan çocuklar genel olarak ayakkabı boyacılığı, seyyar satıcılık, araba camı silme, atık toplama gibi işlerde çalışırken, bu işler genel olarak kalabalık şehir merkezlerinde ve tehlikeli ortamlardadır. Dengeli ve yeterli beslenmeyen, bir kısmı ise geceyi sokakta veya çöplüklerde geçiren çocukların çalışmaları haftanın 7 günü ve günlük 14 saate varan çalışma saati bulabilmektedir.
9- Yasalar, uluslararası sözleşmeler, ulusal programlar çocuk işçilerin sağlığını koruyamamıştır. İş cinayetleri sonrası adaletsizlik, cezasızlık bir kural haline gelmiştir. Örneğin 13 yaşındaki kimya işçisi Ahmet Yıldız plastik enjeksiyon makinesine sıkışarak can verdi, hastaneye trafik kazası geçirdi diye getirildi ve işverenine açılan davada 30 bin 40 TL ceza verildi ve bu 24 taksite bölündü. Örneğin 16 yaşındaki otel işçisi Muhammet İsa Soysal’ın ailesinin açtığı davada mahkeme, “65 yaşına kadar yaşar, asgari ücretle çalışırdı. Hayatı boyunca da 47 bin lira kazanırdı” diyerek tazminat kararını verdi. İşte bu ve verebileceğimiz onlarca karar da durumu özetlemektedir.
Çocuk işçiliği yaygınlaştırmaya ve meşrulaştırmaya yönelik politikalar, yürürlükte olan iktisadi kalkınma ve büyüme modelinin bir sonucudur. Türkiye ekonomisini ihracata dayalı rekabetçi modelle büyütme stratejisi toplumun büyük bölümünü işçileştirmekte, mevcut işçi rezervini daha hızlı doldurmak amacıyla çocuklardan yaşlılara tüm nüfus katmanlarını sefalet koşullarına itmektedir. Tarihsel olarak kapitalizmin vazgeçilmezlerinden birisi olan çocuk işçilik, üretim teknikleri ve üretici güçler gelişse de hakim formunda yoğun emek gücüne dayalı sömürü üzerinden devam etmektedir. Çocuklarımızın güzel günlerde sağlıklı ve mutlu yaşamaları, geleceğe güvenle bakmaları için sadece ekonomik veya sosyal politikalarla sınırlı kalmayan, siyasal düzeyde de büyük ve köklü bir dönüşümün yaşanması gerektiği açıktır.
• Ucuz çocuk işgücünü teşvik eden ve bunun altyapısını oluşturan eğitim sistemi ve eğitim politikalarına son verilmelidir. Tüm çocuklara parasız ve nitelikli eğitim imkanı sağlanmalıdır.
• Çocuk emeğiyle ilgili veriler bilimsel, güvenilir ve düzenli bir şekilde yayınlanmalıdır.
• Kayıt-dışı çocuk işçi çalıştırılan kişi ve kurumlara göz yumulmamalı, caydırıcı cezalar verilmelidir.
• Yasadışı çocuk işçi çalıştırmayı önlemeye yönelik tedbirler alınmalı, denetimler etkin ve sıkı bir şekilde yapılmalı, ilgili mevzuatlar yürürlüğe koyulmalıdır.
• Tüm çocuklar ücretsiz ve detaylı sağlık taramasından geçirilmelidir. Yeterli, sağlıklı ve dengeli beslenme imkânı sağlanmalı, bağışıklık sistemleri kuvvetlendirilmelidir.
• Çocuk işçilik yasaklanmalıdır.
Kaynak: İSİG MECLİSİ