Haber Giriş Tarihi: 29.10.2020 14:11
Haber Güncellenme Tarihi: 29.10.2020 14:11
Gençlere yönelik CHP’nin politikasını ele alalım. Bursa’daki gençlerin sorunlarını; genç işsizlik, üniversitelilerin problemleri, ikinci bir üniversite açıldı BTÜ gibi, bir üniversite kapatıldı diğer üniversitelere gönderildi öğrencileri. Bursa’da gençlerin, öğrencilerin sorunlarına dair CHP politikası nedir? Kemal Atan: Ben şöyle başlamak istiyorum: Öncelikle CHP ‘nin bugün 600 tane milletvekili adayı var. Bu 600 adaylık için, 120‘den fazla genç aday başvurusu yapılmış. Bu başvurulardan da 46’sı sıralamaya alındı. Elbette partinin genel ortalamasına baktığımızd 600 aday arasında 46 genç aday bulunuyor olması ve gençlerin seçilme ihtimali daha düşük olan yerlerde sırlamaya girmesi çok iç açıcı değil Türkiye genelinde. Fakat bu ölçeğe bakarsak, Bursa’da üçümüz de partiye gençlik kollarından, ilçe yönetimlerinden, partinin çeşitli kademelerinden geliyoruz. Yani 46 adaydan 3 adayın Bursa’dan çıkmasını Bursa İl Örgütünün kazanımı olarak düşünebiliriz. Neden kazanım olarak düşünüyorum, ben kamu görevim nedeniyle 2014’ te partiye üye oldum. Ne yaptık, ailemizden, işimizden, sevdiğimizden, çevremizden feragat ettik uzun zamandır ama bunun en oluru; gençlerin siyasete uzak durmaması, karar alma mekanizmalarına katkı sunmaları ve karar mekanizmalarıyla kendi yerellerinde bazı sivil inisiyatifler almalarıdır. Bir ilçede CHP’li gence ‘Sen bugün bayrak asıyorsun, broşür dağıtıyorsun ama ileride bir gün bu partinin yönetim kademelerinde yer alabilirsin. Parti, seni milletvekili adaylığına layık görebilir’i anlatabilir Bursa İl Örgütü. Ben taşrada, Gemlik’ te, yaklaşık 50 km uzaklıktaki bir ilçede doğup büyüdüm, siyaset yaptım. Biz de herkes kadar bu partiye gün geldi yağmur altında emek verdik, gün geldi itildik kakıldık, dayak yedik, herkes kadar emeğimiz, verdik. Gençlere bunu anlatmak daha kolay bizim açımızdan; evet, emek verirseniz bir yerlere gelirsiniz. Bugün biz üç arkadaş da mesleki gelişimini, yüksek öğrenimini, belki de yüksek lisans öğrenimini dahi tamamlamış durumdayız. O yüzden bu konjonktürün Bursa’ya önümüzdeki yıllarda da örnek olacağını düşünüyorum. Üçümüzün aday olması örneği, beş sene sonraki seçimlerde Bursa’da belki 20 tane, belki de daha fazla gencin aday olabilmesini sağlar. O yüzden gençlere örnek olabileceğini düşünüyorum bu durumun. Ve tabi genel merkezimizin de il yönetimimizin de bu konuda gençleri destekleyen bir politika izlemesi bizim için güzel oldu. Neden güzel oldu, çünkü her gittiğimiz yerde güzel şeylerle karşılaşıyoruz. Tepkiler çok iyi. Gençlik örgütü, kadın örgütü, ilçe yönetimleri, il yönetimi ve mahalle temsilciliklerine varana kadar, mesela bugün bir mahalle temsilciğimizin iftarındayız, genç adaylara çok büyük destek oluyorlar. Bu bizim için memnuniyet verici.
Baran Güneş: Ben siyasette bugüne kadar pek çok görev aldım; gençlik kollarında, ana kademelerde görevlerde bulundum. Ama hep iftiharla bahsettiğim şey şudur, ben siyasete 17 yaşında başladım. Henüz bir siyasi partiye bile üye olamıyordum ilçe başkanlığının kapısından girdiğimde.
Gençler için neler yapıyoruz, ben aynı zamanda bir genç hukukçuyum, avukatım. Gençlerin eğer bir ülkede gelecek sağlamaları gerekiyorsa, eğer bir ülke gençlerine gelecek vaat ediyorsa bir kere ilk sağlanması gereken özgürlük, ifade özgürlüğüdür. İfade özgürlüğü bence tüm hakların aslında özüdür. Yani bir çekirdek haktır. Ben böyle görüyorum. Çünkü ifade özgürlüğü olduğunda, insanlar, gençler özgür düşünebildikleri, düşüncelerini dile getirebildikleri zaman inovatif düşünce daha da gelişebiliyor. Sonuçta da daha güçlü bir ülke haline geliniyor. Türkiye’de çok ciddi bir ifade özgürlüğü problemi var. Eskiden bu ifade özgürlüğü sorunuydu şimdi bunun yanında düşünce özgürlüğü sorunu da var. ‘Bu şekilde düşünemezsin’ şeklini almış durumda artık. AİHM’in çok belirleyici ve çok sistematik kararları var ifade özgürlüğü ile ilgili. Türkiye’ de ‘Cumhurbaşkanı’na hakaret’ davaları gibi bir rezalet var. ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ suçu dünyanın birçok ülkesinde yok. Olan ülkelerde de ifade özgürlüğünün çekirdeğine dokunmayacak şekilde düzenlenmiş durumda. Türkiye’de TCK’ nın 299. Maddesinde düzenlenen bu suç iktidara yapılan eleştirilere karşı bir zırh olarak kullanılıyor. Aslında Türkiye’de de geçmişten beri yüksek mahkemelerin içtihatları var, AİHM kararları Türkiye için Avrupa Konseyi üyesi olması açsısından bağlayıcı fakat buna rağmen Türkiye’de gençler iktidarı eleştirdiği için, Cumhurbaşkanı’nı eleştirdiği için mahkemelerde yargılanıyorlar. Fakat görüyorum ki bu durum gençler arasında bir korku, baskı iklimi yaratmak yerine daha da kamçılayıcı işlev görüyor. Yani ifade özgürlüğü olmayan genç, düşünmeyi kendisine engel olarak görüyor ve aynı zamanda başkasının kendileri yerine düşünmesi gerektiği fikri gençlere empoze edilmeye çalışılıyor. Bundan sadece üniversitede okuyan veya sokak eylemlerine katılan gençler değil, kırsalda yaşayan, tarımla, hayvancılıkla uğraşan gençler de etkileniyor. O genç, ülkedeki bu siyasal iklimin ekonomiye yansımasından, en yakından etkileniyor. Ben önceki gün Keles’ teydim, Kelesli genç çiftçiler, kirazları, Keles Türkiye’nin en büyük kiraz üreticisi ilçelerinden biri, ağaçta bıraktıklarını söylediler. Çünkü o kirazı toplamak ve satışa sunmak, ağaçta bırakmaktan daha fazla maddi kayba yol açıyor. Artık Türkiye ekonomisi bu duruma gelmiş durumda. Dolayısıyla bundan etkileniyor gençler de. Keza hayvancılıkla uğraşan insanlar; yem çuval fiyatı 2005’ te 9 lirayken 12 liraya çıkmış. O dönemin ileri gelen hayvancıları yemin çuvalının 20 liraya çıktığı durumda hayvancılığın biteceğine dair gazetelere demeçler vermişler, bu artışın önlenmesini istemişler. Bugüne baktığımızdaysa yemin çuval fiyatı 73 lira. Şimdi bunu gören genç hayvancılar ne yapıyorlar, hayvancılıkla uğraşamayınca köyde duramıyor ve büyük şehirlere göç etmek zorunda kalıyorlar. Bu göç ise o gençlerin büyük şehirlerde kayıp nesil olmasına yol açıyor, yok oluyorlar. Türkiye’de 5 milyon genç ‘yok’. Ne okulda, ne tarlada, ne SGK’da kayıtlı hiçbir yerde kayıtlı değil. 5 milyon gibi bir rakamdan bahsediyoruz, bugün Danimarka’nın nüfusu 5 milyon! Yani bir Danimarka nüfusu kadar genç nüfus ülkemizde kayıp durumda. Devlet bilmiyor bu gençler ne yapıyorlar. Dolayısıyla bu durum gençlerin önünde ‘Demokles’in Kılıcı’ gibi duruyor. Şimdi tüm bunları birleştirdiğimiz zaman biz doğal olarak, Türkiye’deki demokratik, ilerici bileşenler, CHP’nin de içinde bulunduğu bu bileşenler, Türkiye’deki gençliğe bir ışık sunmak, bir yol haritası çizmek istiyorlar. CHP de Türkiye’de bu konuda en ilerici partilerden biri. Türkiye’de %20 genç kotası olan çok nadide partilerden biri. Bugün üçümüz de seçilme ihtimali kuvvetli olan sıralarda yer almıyoruz ama bizim gittiğimiz her yerde, partimizin, örgütümüzün her etkinliğinde çok yüksek bir teveccüh var bize. Genç adaylar fenomeni oluştu Bursa içerisinde. Bunu hem örgütümüzde hem belediyelerimizde hem sokakta görüyoruz. Bu anlamda ben her ne kadar bugünkü durum az önce anlattığımız gibi iç açıcı olmasa da geleceğe dair çok büyük bir umut vaat ettiğini düşünüyorum gençlere yönelik.
Gençlerde işsizlik de çok ciddi bir sorun. Yani şimdi siz biriniz öğretmensiniz, biriniz avukatsınız, biriniz makine mühendisisiniz. Aslında bir anlamda avantajlı gençlersiniz. Ama iktisat mezunlarından tutun da fen-edebiyat mezunlarına, atanamayan öğretmenlere varana kadar ve bunların yanında sizin de az önce bahsettiğiniz hiçbir yerde kaydı bulunmayan gençler var. Aslında ülkenin çok ciddi bir ‘genç sorunu’ var. Her ne kadar Tayyip Erdoğan ‘180 tane üniversite açtık’ dese de bu 180 üniversitenin öğrencilerinin hangi istihdamla hayata katılacağını söyleyemiyor. CHP buna ne diyor? Nasıl bir çözüm önerisi sunuyor? Aytaç Şahin:Beş kuşak var şu anda ülkemizde; sessiz kuşak, baby-bomber kuşağı, X kuşağı Y kuşağı ve Z kuşağı, milenyum kuşağı olarak da geçiyor. Bu kuşaklar arasında büyük bir çatışma var. Çünkü bilgi teknoloji çağı olduğu için çağımız internete erişim daha kolay. Her beş gençten dördü internete erişim sağlayabiliyor ve bilgi edinebiliyor, donanım sağlayabiliyor. Biz hem parti içerisinde hem toplumda, kuşak çatışmasını nasıl yaşıyorsak, aile içerisinde anne babamızla nasıl yaşıyorsak kuşak çatışmasını, parti içerisinde de yaşıyoruz. Gittiğimiz demokratik kitle örgütlerinde de yaşıyoruz. Çünkü aynı söylemde aynı eğilimde bulunmuyoruz. Bu da kuşak çatışmasına bağlı bir şey. Yani biz üniversiteye gelirken X kuşağından olan anne babalarımız aynı şeyi söylediler: ‘Ama siyasete bulaşmayın, aman başınıza bir şey gelmesin.’ Darbelerden, sağ-sol kavgalarından gözlemledikleriyle bu şekilde sürekli bir baskıda bulunmaya çalıştılar. Biz de tam tersine teknoloji çağının bir kısmını yakaladık Y kuşağı olarak. Aslında apolitik değil hiçbir genç. Bunu da gezi direnişinde gösterdi; Zekayla, teknolojiyle, örgütsel ağlarla, Twitter’ da örgütlenerek sokağa çımasıyla. Çevresine sahip çıkma amacının yanında, Baran’ın da belirttiği gibi arka planında ifade özgürlüğünün kısıtlanması, baskılardan, fişlenmelerden bıkması şeklinde tamamen özgürlük talebiyle gerçekleşen bir başkaldırıydı. Şimdi Z kuşağından, milenyum kuşağından, 1,5 milyon kişi oy kullanacak. İlk kez oy kullanacak gençlerin sayısı bu. Biz Y kuşağını yakalayamadık, Z kuşağını nasıl yakalayacağız bununla ilgili bir şeyler üretmek lazım. Farklı söylemler üretmek lazım, farklı eylem biçimleri geliştirmek lazım. Ben daha çok buna yönelmek istiyorum bundan sonraki süreçte de çalışmalarımda da. İl Başkanlığımız bir seçim çalışması takvimi
hazırladı. Tabii ki ona da uyuyoruz ama İl Başkanlığımızın da onayıyla farklı düşünüp farklı şekilde yaklaşmak ve gençleri sandığa götürmek çok önemli. Önceki seçimde 3 milyon kişi oy kullanmamış. Aradaki makasa baktığımız zaman referandumda, resmi sonuçlara göre, 1 milyon 370 bin kişi. Yani o gençleri sandığa götürebilseydik belki de durum değişecekti. Hiçbir spekülasyon ortaya çıkmayacaktı; oy mu çalındı, oy mu kaybedildi veya usulsüz, mühürsüz oy mu kullanıldı v.s. tartışmalarına girmemize bile gerek kalmayacaktı. Şimdi, gençliğin siyasette yer alma oranı %3.9, mecliste yer alma oranı %1.6. Bizim de sadece İstanbul milletvekilimiz Onursal Adıgüzel girmişti 30 yaşında. Şu anki yapıda elbette bizim 46 kişiden 3’ü olmamız çok önemli ama parti içerisinde ve diğer partilerde gençlerin meclise girme oranı çok çok düşük. Ve düşecek, bunu bu seçimlerden sonra da göreceğiz. Biz gençlerin adayları olarak propaganda yapmak istiyoruz, seçim çalışmaları yapmak istiyoruz. Çünkü ben kendimden 5 yaş altımdaki bir gençle konuşurken bile aynı söylemleri kullanamıyorum, ortak noktada birleşemiyoruz. Çünkü onlar daha farklı. Jenerasyon değişiyor, yaşam biçimleri değişiyor. Gençlerin sorunlarını hepimiz biliyoruz, çünkü en yakınında biz yaşadık. 50-60 yaşlarındaki partililerimiz ya da toplumda yer alan vatandaşlar yaşamadı. Biz gençler yaşadık. En başından başlayayım; gençlerin eğitim sistemiyle sorunu var. Sınav sistemleri sürekli değişiyor. Milli Eğitim Bakanı değişiyor ve sistem de değişiyor. Ama bu değişiklik revize etmek, reformlara gitmek yerine sil baştan, sıfırlanarak bambaşka bir eğitim modeli getiriliyor. Bu durum velilerde de tedirginliğe yol açıyor öğrencilerde de tedirginliğe yol açıyor. Gençlerimiz artık ne yazık ki sanki hipodromda at koşturur gibi birbiriyle yarıştırılır, kıyaslanır hale getiriliyor. Bunu aile de yapıyor aynı zamanda böyle bir yanlış da var. Eğitim sisteminin içi boşaltılıp da daha çocuk yaşta 5.-6. sınıfta dershanelere giden öğrenciler vardı dershaneler kapatılmadan önce. O çocuklara üzülüyorduk. Biz o yaşlarda dışarıda oyun oynuyorduk, çocukluğumuzu yaşayabiliyorduk. Ama şimdiki çocuklar hiçbir şekilde çocukluklarını yaşayamıyorlar. Teknoloji de tabi sokağa çıkmaya biraz engel teşkil ediyor. Şimdi eğitim sisteminde sorun var, sınav sisteminde sorun var, sınav tarihini değiştirdiler mesela seçim için. Biz gelecek seçimleri değil gelecek nesilleri düşünen bir anlayışla yürümek istiyoruz. Temel amacımız bu. Ama ne yazık ki mevcut iktidar bu düşünceye sıcak bakmıyor. Tamamen kendi geleceklerine, siyasal kaygılarına odaklanıyorlar. Biz üniversiteye gelen gençlerin, nasıl sorunlarla karşılaşıp da üniversiteye geldiklerini, konaklama sorunu, burs sorunu, ulaşım sorunu, bunlarla ne şekilde karşılaştıklarının bilincindeyiz. Bunlara dair çözümler üretmek gerekiyor. Mecliste 9 tane genç milletvekili vardı. Biri bizim milletvekilimizdi. Bu arada bu sorunlar siyasal sorunlar değil. Siyaset üstü, toplum sorunu. Diğer partilerin milletvekilleri bu konularla, gençlerin sorunlarıyla ilgili kaç tane soru önergesi verdiler? Kaç tane çözüm önerisi getirdiler? Bunu şu yüzden belirtiyorum: Meclise bu jenerasyonu taşıyabilirsek, genç adaylarımızı taşıyabilirsek, sadece CHP’li gençlerin sorunlarına çözüm üretmeyeceğiz. Türkiye’ deki tüm gençlerin sorunları için çözümler üretmek istiyoruz. Nasıl bir üniversitede okumak istiyor? Nasıl bir meslek hayatına sahip olmak istiyor? Şu an meslek hayatındaki gençlerin yüzde kaçı mutlu? İşini severek mi yapıyor yoksa zorunluluktan mı tercih etti, aile baskısıyla mı tercih etti? Üniversitede yaşadığı sorunlar; kredi alıyor, iki sene sonra geri ödemek zorunda kalıyor. Bunlarla ilgili çözümler üretmek gerekiyor. Partimizin şu anki çözüm bildirgesinde de var. Gençler iş bulana kadar kredi ödemelerini yapmayacak. Aynı zamanda kredi ödemeleriyle ilgili sorun, 13.000 lira alıyorsun geri öderken 22 bin lira oluyor. Sana öğrenciyken bile faiz uygulanıyor. Kredi faizlerinin silinmesi gerekiyor. Bizim iktidarımızda İŞKUR’a başvuru yaptığı zaman iş bulana kadar işsizlik maaşı bağlayacak devlet gençlere 750 TL. Gençkart çıkartılacak; bu Gençkart ile birlikte cep telefonlarının dört yılda bir ÖTV’siz alımı sağlanacak. Zaten üçte ikisi ÖTV telefon fiyatlarının. 2 GB ücretsiz internet sağlanacak. Teknoloji devri diyoruz, adil kullanım kotası uygulaması ortadan kaldırılacak. Kredi Yurtlar Kurumu’nun yapısı değiştirilecek. En fazla iki kişilik odalar olacak şekilde yeniden düzenlenecek. Sağlıklı konaklama, sağlıklı yaşam olanakları oluşturulacak. 19 Mayıs ve 29 Ekim’de gençlere burs verilecek v.s. Gençler meslek hayatına atıldıktan sonra nasıl bir evde yaşamak istiyorlar, nasıl bir arabaya binmek istiyorlar, nasıl bir Türkiye’de, nasıl bir toplumda yaşamak istiyorlar bunların üzerine eğilip çözümler üretmek gerekiyor. Gençlikle alakalı, sorunların çözümüne dair partimizin tasarladığı projeler var. Şu da var; mevcut iktidarın yarattığı durumdan dolayı gençler sivil toplum örgütlerine, demokratik kitle örgütlerine katılım sağlamıyor siyasi partilere üye olmuyor veya sandığa gitmiyor. Sandığı bir demokrasi aracı olarak görmüyor ne yazık ki. ‘Sandığa gitsem ne olacak ki yine aynı şeyler.’ düşüncesi hakim. Bir umutsuzluk ve memnuniyetsizlik var. Çünkü iktidar sürekli baskıyla firavunlaşarak ifade özgürlüğünü kısıtlayarak yönettiği için gençlerde bir noktada bencillik duygusu ön plana çıkıyor. Ben kendi hayatıma bakayım düşüncesini doğuruyor. Toplumsal hayata katılımı yakalayamıyorlar ne yazık ki. Türkiye’ nin yaş ortalaması 29. 2025’te belki de toplumdaki tüm çalışan kesimin %80’ ini oluşturacak şu anki genç nesil. Ama meclisin yaş ortalaması 50. Böyle bir çelişki var. Kuşak çatışmasından bahsettim ya tam olarak bu aslında. Biz en iyi anlayacak nesiliz Y ve Z kuşağını. Ama X kuşağı şu anda Y ve Z kuşağını temsil etmeye çalışıyor. Bu kaçınılmaz olarak çözümsüzlüğü ortaya çıkarıyor. Bu yalnızda partiler açısından da değil partiler üstü demokratik kitle örgütlerinin de bakış açısı olmalı ki gençler topluma dahil olabilmeli. Yine tekrarlıyorum; apolitik değil gençler, politik. Ama kuşak çatışmasından dolayı uğraşmak, bir yapıya dahil olmak istemiyorlar. Çünkü orada da özgür hissetmiyorlar. Orada da düşüncelerine önem verilmediğini hissediyorlar. Dolayısıyla uzaklaşıyorlar. En fazla bir yıl kalıyorlar siyasi partiye veya demokratik kitle örgütüne girdikleri zaman. En uzun dayanabilme süreleri bir yıl. Çünkü istedikleri eylemi gerçekleştiremiyorlar.
Bursa Muhalif Gazetesinde yayınlanmıştır